Tuhaf bir şey oldu. Oluyor. Ak Parti düne kadar karşıtı ne varsa hızla onlarla birebir yer değiştiriyor.
Kemal Kılıçdaroğlu ile bir yemek yiyoruz ve görüyorum ki Kılıçdaroğlu 3 yıl önceki Erdoğan gibi konuşuyor. Erdoğan'ın konuşmalarına kulak kapartıyorum o da aynı 3 yıl önceki Kılıçdaroğlu'nun söylemlerini tekrar ediyor. Partiye bakıyorum liberal Ak Parti ne kadar devletçi olmuşsa devletçi CHP de o kadar liberal bir politika izlemeye başlamış.
Allah Allah…
Avrupa Birliği ile ilişkilere bakıyorsunuz düne kadar CHP'nin sarıldığı komplo teorilerine bugün Başbakan Erdoğan sarılmış, Avrupalılara anlatma çabasında. Nafile!
Mesele sadece CHP ile sınırlı kalsa yine iyi…
Bu yıl Davos toplantılarının yeni bir 'kahramanı' var. Yıllar önce 'one minute' çekip 'Daha da gelmem' diyerek Davos'u terk eden Erdoğan'ın boşluğunu İran Cumhurbaşkanı Ruhani dolduruyor. Gülücükler, demeçler, barışçıl bir vizyon ile dünya diplomasi pazarının yeni parlayan yıldızı İran Cumhurbaşkanı Ruhani oluyor. İran sadece Davos'un yıldızı olsa yine iyi. Bakıyorsunuz Ortadoğu'da da sanki Ak Parti'nin yönetimindeki Türkiye ile Ruhani'nin yönetimindeki İran diplomatik rollerini değiş tokuş yapıyorlar. Dünün ekstremist İran'ı 'terörü destekleyen ülke' cüppesini, dünün Batı müttefiki Türkiye'ye bırakıyor. İran yumuşadıkça Türkiye söylemini sertleştiriyor. İran'ın çevresi kalabalıklaştıkça, Türkiye yalnızlaşıyor!
Düne kadar Suriye savaşını finanse eden İran algısı yerini Suriye'deki cihatçıları destekleyen TIR'ların cirit attığı Türkiye portresine terk ediyor.
Düne kadar Türkiye'de interneti nasıl geliştireceğine kafa yoran Ak Parti gitti yerine interneti nasıl kontrol altına alacağını kara kara düşünen bir Ak Parti geldi.
Düne kadar askerin en büyük müttefiki CHP'ydi. Bugün bakıyorsunuz Ak Parti üst düzey askerlerin korunması için özel yasa çıkartıyor.
Ergenekon, Balyoz, malyoz bildiğiniz bütün ana davalarda nerede ise siyasi olarak kendini savcı ilan edenler, şimdi avukatların yanında saf tutuyor.
Düne kadar yolsuzluklar hep başka partilerin üzerine yapışmış bir lekeydi bugün ne yazık ki Ak Parti her geçen gün yolsuzluk iddialarına battıkça batıyor.
Düne kadar komplo teorilerinden başkaları medet umardı bugün her yol hükümetin zirvesine çıkıyor.
Eskiden olsa ekonominin sağlamlığı ile övünülürdü. Şimdi ise Ali Babacan bile her an istifa edecekmiş gibi bir havada duruyor.
Ak Parti'nin tek sağlam durduğu yer (şimdilik) Kürt barışı. Orada ne dediyse hala onu yapıyor. Son zamanlardaki AB gezisini bir kenara bırakırsak her geçen gün biraz daha marjinal bir söyleme ve eyleme kayıyor.
Ben bütün bunların tek bir ilacı olarak seçimi görüyordum ancak şimdi de 'Seçime hile karıştırılabilir' komplo teorisi dolaşıma sokuldu.
Bütün, bütün, bütün bu gelişmelerin tamamını 'Paralel devlete karşı mücadele' söylemi ile aşmaya çalışan bir Ak Parti var karşımızda.
İşte bunlar hep 'Ankaralılaşma'nın sonucu.
Bu deyim sevgili Hasan Cemal'e ait. Yıllar önce gidişata dikkat çekip Ak Parti'yi 'Ankaralılaşıyor' diye uyardığında önce tepki almış, sonra kürsülerden hakaret edilmiş en sonunda da gazetesinden kovdurulmuştu. Tıpkı benzer görüşleri savunan Nuray Mert ya da Ahmet Altan gibi…
Farklı siyasi görüşlerden pek çok aydın bu gidişatı görüp Ak Parti'yi dostça uyarmaya kalmış hemen hepsi de hoyratça dışlanmış, hırpalanmış hatta işlerinden kovulmuştu.
Peki ne oldu?
Geldiniz mi şimdi bu insanların dediğine…
Ak Parti için bütün bunların tek bir çıkış noktası 'seçim' olarak gözüküyordu anlaşılan o ki orada da bir tereddüt var ki konu şimdiden
bulandırılmaya başlandı.
Bu, büyük krizdeki tek çıkış kapısının da kapanması anlamına geliyor.
Bütün bu gelişmeler demokrasi adına çok tehlikeli bir sürece girdiğimizi gösteriyor.
Şu anda devlet bürokrasisi içindeki deprem devam etse bile bu ruh hali hayra alamet değil.
Önümüzdeki günlerde Türkiye hiç beklemediği bir sürecin içinde kendini bulabilir. Zira eğer tüm kapılar kapandıysa Ankaralılaşan bir hükümete çok fazla çıkış kapısı kalmıyor. Bütün bu yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları Türkiye'yi hızla bir rejim krizine doğru sürüklüyor.
Bütün bunlardan tek bir çıkış yolu var: Daha çok özgürlük, daha çok şeffaflaşma ve daha çok demokrasi.
Ak Parti eğer fabrika ayarlarına geri dönüp 2005 yılındakine benzer bir inşa sürecine giremezse duyulan bu çatırtı sesleri bizlere büyük bir sarsıntının geldiğini söylüyor.
Hepimizin altında kalabileceği büyük bir sarsıntının!
Bu sürecin sonrasında olağanüstü hal de gelebilir, ikinci bir Gezi de…
Hiç olmadığım kadar endişeliyim.
Ak Parti alarm veriyor!
Düne kadar Suriye savaşını finanse eden İran algısı yerini Suriye’deki cihatçıları destekleyen TIR’ların cirit attığı Türkiye portresine terk ediyor.
Farklı görüşlerden pek çok aydın Ak Parti'yi dostça uyarmaya kalkmış, hemen hepsi de hoyratça dışlanmıştı, hırpalanmıştı.