Aldığın Puan Kadar Değerlisin!

Eğitimci-Sosyolog Mehmet Şah Marhan son makalesini ''Aldığın Puan Kadar Değerlisin'' başlığı ile okuyucularıyla paylaştı.



Zira insanın yetiştiği kültür, tıpkı iklim gibidir. Nasıl ki iklimin insan üzerinde etkisi varsa kültürün de insanın davranışları üzerinde çok derin etkileri var.

Nitekim 'Bir insanın davranışları, onun nasıl yetiştiğini gösterir. Bir insanın anavatanı, çocukluk dönemidir' tespiti, herkesin malumudur.

Korku dilinin yaygın olduğu bir toplumda, çocuklar sevgi dili yerine, korku dili ile yetiştirilirler.

Korku kültüründe, 'İnsanın kendisine değer verilmez.' İnsanın gücüne, statüsüne ve başarısına değer veriliyor.

Dahası korku kültüründe, çocuklar, hep akranları ile kıyaslanarak ve suçlanarak yetiştiriliyor.

Sadece akademik başarı olarak kıyaslanıp suçlanılmıyorlar.

Fiziki güç olarak da kıyaslanıp suçlanılırlar.

Durum böyle olunca her insan, ömrü boyunca 'Değerli olma savaşını' veriyor.

İşte bu anlamsız savaşta bireyin kendisini ispatlama/kanıtlama güdüleri rol alır.

Trajik olan da bu kendini ispatlama savaşında herşeyin meşru görülmesidir.

Varolan bu, kendini veya gücünü ispatlama dolayısıyla değerli olma savaşında 'başarı' olsa da mutlu olunmuyor.

Çünkü en nihayetinde kişi mutlaka bir başkası ile kıyaslanacaktır.

Dolayısıyla korku kültüründe kişinin kendisine değil, güçüne veya başarısına değer veriliyor.

Güçe saygı gösterilip değer verildikçe, insanların kendisini ispatlamaları için her zemin ve zamanda haddini aşması olağan hale gelebiliyor.

Bu kendini ispatlama savaşı, kişinin arkadaşlarını ezmesi ve dövmesi.

Evlenince gücünü göstermek için eşini dövmesi.

Komşusuna ve iş arkadaşına gücüne güvenerek haksızlık yapması.

Kendisinden daha güçlü olanlara yalakalık yapması.

Kendisinden zayıf olanları ezmesi.

İş hayatında da başarılı olsa da anne-babası; 'şımarmasın' diye takdir etmeyince hep hırslanması.

Vaziyet böyle olunca, korku kültüründe özellikle akademik başarıda her öğrencinin değeri, maalesef sınavda aldığı not kadar oluyor.

Bu değerli olma savaşına, her öğrenci maruz kalabiliyor.

Zira çocuklar, en çok akademik başarı performansları ile kıyaslanıp suçlanılırlar.

Hele sınavların açıklandığı bu günlerde bu kıyaslanma, en ölçüsüz ve acımasız şekilde yapılıyordur.

Ahmak, gerizekalı ve işe yaramaz sözcükleri, zavallı çocukların kulaklarında yankılanıp duruyordur bu aralar.

Okul tercihlerin yapıldığı bu dönemde; işe yaramaz, 'Seni, sanayiye vereceğim!' denilip duruluyordur.

Bu sorunlu ve sıkıntılı dil, hem çocukların özgüvenlerini yok edip dünyalarını karartmaktadır. Hem de sanayideki meslek dallarını yok sayıp meslek erbablarına saygısızlıktır.

Çocuklarınız diplomalı işsiz olacağına, mesleki eğitim kurumlarında hem meslek, hem de diploma sahibi olsunlar.

'Akademik başarı göstermedi' diye çocuğunuzu değersiz ve işe yaramaz görüp çocuğunuzla bağınızı koparmayın.

Sizin çocuğunuzla bağınızı koparmanız, çocuğunuzun yanlış insanlarla bağ kurması demektir.

Her öğrenci, 'Akademik başarı gösterecek' diye bir kaide ve doğa kanunu yok.

Kısacası her çocuk, aldığı puan kadar değil, her puandan daha değerlidir.

Bunu, çok iyi bilin ki bir öğrenci, bu yaklaşımla sanayiye gönderilmesi durumunda kendisinde bir yetenek olduğu için değil, gerizekalı ve işe yaramaz olduğu için sanayiye verildiğini hep düşünecektir.

Çocuklarınızın zihinlerinde böylesi ömür boyu sizi affetmeyecek yaralar açmayın.

Sürekli kıyaslanan ve suçlanan çocuk, kendisini değersiz gördüğü için başarılı olsa da mutlu olamaz.

Çocukları koşulsuz sevin, kıyaslamayın.

Unutmayın ki, sürekli başkaları ile kıyaslanan ve başarısızlıkla suçlanan bir çocuk, bütün ömrünü kendisini ispatlamak/kanıtlamakla tüketir.

Bu durum, başarılı olduğu halde 'şımarmasın' diye düşünülüp takdir edilmeyen çocuklarda da aynıdır.

Çocuklarınızın okul tercihlerini, baskı ve korku dilinden arınmış bir şekilde yapmanız dileğiyle...