Ayrıca bu, Nagehan Alçı'nın idrak edeceği bir aşk değil

"Çocukluk mu güzeldi, biz çocukken mi güzeldik?" sözü, doğrusu içime çok asice, "Çocukluğumu geri versene, ey zalim dünya" haykırışını oturttu, ansızın! İçim özlemle doluştu. Çocukluk günlerime bir yolculuk yaptım, öyle elimde olmadan dalıp gittim işte, hiç dönmemek üzere...



'Çocukluk mu güzeldi, biz çocukken mi güzeldik?' sözü, doğrusu içime çok asice, 'Çocukluğumu geri versene, ey zalim dünya' haykırışını oturttu, ansızın!

İçim özlemle doluştu. Çocukluk günlerime bir yolculuk yaptım, öyle elimde olmadan dalıp gittim işte, hiç dönmemek üzere...

Ama nafile...

Hiç dönmemek, mümkün olsa keşke.

Düşünsenize, düşüp dizlerimin kanamasını, arkası yırtık naylon ayakkabılarıma batan dikenleri bile özledim.

Çünkü bu, arkadaşlarımla her akşam saklambaç oynamamıza, zıplayıp koşmamıza hiç engel değildi.

Neşe ve eğlencemizden hiçbir şey eksiltmiyordu.

Hayır hayır eksiltmiyordu değil, çalmıyordu!

Ama şimdilerde diken sızısından çok daha derin ve yoran bir saklambaç var, hayatın dayattığı.

Nereden bilebilirdim ki ve nereden bilebilirdiniz ki, büyünce hayatın kendisinin bir saklambaç olacağını?

Bu saklambacın neşemizi, keyfimizi ve mutluluğumuzu çalacağını.

Hatta bu saklambacın, oyun kurallarının sürekli değişeceğini.

Daha da acısı, bu saklambacın kuralı; kuralsızlık, haddini bilmezlik ve ilkesizlik olacağını.

Durum böyle olunca, içimden bu sözü söylemek geldi... 'Çocukluğumu geri verin, büyüklük siz de kalsın.'

Sonra düşünüp mahcup oldum, günümüz çocuklarını düşününce.

Dertlendim...

Hüzünlendim...

Öfkelendim...

Hem böyle çocukluğumuzu anlatınca, onlara haksızlık yaptığımı da fark ettim.

Çünkü bizim en azında anlatılacak bir çocukluğumuz var. Ama bu korona dönemi çocukların, böylesi bir çocukluk anıları, maalesef bu gidişle olmayacak.

Zira dünyanın gidişatı iç acıcı değil!

Sanırım meramımı bu yapılmış tespit çok daha iyi tarif edecek. 'Afganistan'da çocuk çok, ama çocukluk yok. Dünya da öyle değil mi, insan çok ama 'insanlık' yok.' (Khaled Hosseini)

Evet, maalesef bu korona belası, sadace can almıyor. Günümüz çocuklarını, 'Ekran bağımlısı' haline getirerek, akranları ile olan bağlarını koparıp onların 'çocukluklarını' çaldı.

Bırakın sosyal olmayı, konuşmayı ve oynayıp zıplamayı, en temel hareket olan 'yürümeyi' unutacaklar yürümeyi, zavallı çocuklar!

Oysa çocuk denilince akla ilk gelen oyundur. Dört duvar arasında evet, oyuncakları çok, ama maalesef oyun yok.

Çünkü anne babalar, oyun için oyuncağın yeterli olduğunu sanıyorlar. Yani bolca oyuncak alınıyor, ama çocukları ile oyun oynamıyorlar.

Anlayacağınız, oyuncak alıp vicdanlarını rahatlatıyorlar, ama çocukları ile oyun oynayıp mutlu etmiyorlar.

Doğrusu bütün bu durumlara rağmen öğretmenlerin adeta bir annenin şefkatli, sevgi ve özlem dolu ses tonu ile ders anlatışları, müthiş bir hayranlık uyandırıyor.

Her defasında; 'Çocuklar, sesim geliyor mu?' şeklinde seslenmeleri, çocuklara faydalı olma çabasını resmediyor.

Bu yürekten gelen sese, her tanık olduğumda; 'Öğretmenim, sesinizle birlikte sevginiz, şefkatınız, içtenliğiniz de geliyor.' diyesim geliyor...

Sesiniz nasıl da özlem, hasret ve gurbet kokuyor...

Nitekim ah keşke 'Bu gurbet bir bitse de sınıflarda buluşup kavuşsak' dercesine, bir ses tonu yankılanıyor evlerde.

Allah aşkına bu nasıl bir gurbet? Yahu bunun 'Sılası da gurbet.' Zira sılasında bile özlem var, kavuşma yok. Görme var, dokunma yok.

Sanırım esas saklambaç bu. Herkesin herkesten saklı olmak zorunda kaldığı, ebesi korona olan bir saklambaç.

Ebelerken 'can' alan bir saklambaç.

Elbette yaklaşık bir yıldır ve bir eğitim-öğretim dönemi biterken, eğitime dair anlatılacak çok şey var.

Ama ne anlatılırsa anlatılsın, öğretmenlerin fedakarlığını ve o özellikle yavrusunu özleyen bir annenin 'ses tonu kıvamında;' 'Çocuklar, sesim geliyor mu?' çabasını ve faydalı olma çırpınışını, 'gölgeler' diye düşünüyorum...

Zira öğretmenlerde, tarifsiz bir 'öğretme aşkı' var.

Ayrıca bu, Nagihan Alçı'nın idrak edeceği bir aşk değil.

Bu arada tekrar ifade edeyim... 'Sesiniz çok iyi geliyor, değerli öğretmenim. İyi ki varsınız, yüreği bilgi, sevgi ve özlem dolu öğretmenim.

Bu, ebesi korona olan saklambacın, bir an önce bitip çocukların 'ekranlardan' kurtulup 'akranlarına' kavuşması dileğiyle...