Bebekler İle Müdürler
Ne müdürler ve memurlar var; meşgul ettiği makamın “koltuğundan” çok, “kapıcılığını” hak edenler… Vatandaşın yüzüne bile bakmayan ve vatandaşa değer vermeyen, işlerine olmaz penceresinden bakıp, işlerinin olmaması için de bir kritere ve kurala bağlı olmaksızın bir neden ve bir kılıf bulan, ne müdürler ve memurlar var.
Sağlıklı sorumluluk duygusu ile davranmayan, vatandaşı küstüren, toplumun yararı yerine kişilerin yararını gözeten adil, arif ve zarif olmayan ne yetkililer var.
Hele makamının şerefiyle şeref kazandığını sanan ve sahip olduğu tek değer, hasbelkader bir şekilde sahip olduğu makam dışında 'Bir değere sahip olmayan' zavallı müdürlere ne demeli?
'Saygın' olmadan, 'saygı' bekleyen, mızmız müdürlerin paradoksal çıkmazı ise bir başka 'dibe' düşmenin seviyesizlik halidir.
Neyse, işini hakkıyla yapan nitelikli ve liyakatlı yöneticileri ve memurları tenzih eder, esas konumuz olan bebekler ile müdürler arasındaki benzerliklere geçelim.
Değerli okurlar, çok ilgisizmiş gibi gelen bu başlığı, yazar Üstün Dökmen'in Küçük Şeyler-2 kitabından alıntıladım. İşte tebessüm ederek okuyacağınız bebekler ile müdürler arasındaki benzerlikler.
'1-Her ikisine de sahip olduğunuzda başlangıçta çok sevinirsiniz, ancak ileride başınıza neler açabileceklerini düşünemezsiniz.
2-İkisi de çok sabırsızdır, isteklerinin hemen yerine getirilmesini isterler. İstekleri hemen olmazsa bağırıp çağırmaya, ortalığı birbirine katmaya başlarlar.
3-İkisinin de belleği zayıftır; bir gün önce onlar için yaptığınız onca şeyin önemi yoktur.
4-Her ikisinin de arada gazını almalısınız.
5-İkisi de size teşekkür etmez.
6-Siz ikisine de çok şey verdiğinizi düşünürsünüz. Onlar size açıkça bir şey vermemektedir.
Siz 'seviyor ama belli etmiyor ' diye kendinizi rahatlatırsınız.
7-İkisi de kötü davranır, tırmalarlar, hatta fırsat verirseniz sizi ısırırlar. Siz çocuğunuza bakıp' Büyüyünce geçer' , amirinize bakıp ' Bir gün değerimi anlayacak' dersiniz. Ama o gün hiç gelmez; çocuk büyür ergen olur, yüzünüze kapıyı çarpar, amiriniz yaşlanır, yüzünüze dosyaları fırlatır.
8-Bebeğiniz de amiriniz de sizin duygudaşlık becerinizi geliştirir. Bebeğinizin ağlamasının gaz ağlaması mı, yoksa acıkma ağlaması mı olduğunu kısa sürede kavrarsınız. Amirinizin hoşnutsuzluğunun işten mi, yoksa kendinden mi kaynaklandığını kısa sürede öğrenirsiniz.
9-Her ikisinin de yüzünde tebessüm belirtisi ararsınız. Bebeğiniz yüz kaslarını hafifçe oynattığında ' Bana gülümsüyor !' diye bağırırsınız. Benzer şekilde amirinizin de yüzüne bakıp ' Bu gün bana hafifçe gülümsedi galiba' dersiniz.
10-İkisinin de kelimelerinden anlam çıkarmaya çalışırsınız. Bebeğiniz 'A.' dediğinde 'Anne dedi', 'B.' dediğinde 'Baba dedi' diye heyecanlanırsınız. Müdürünüz ise 'T.'dediğinde teşekkür ettiğini düşünürsünüz.
11-Bazen her ikisinden de bıktığınız düşüncesi geçer aklınızdan ama hemen suçluluk duyar, günah işlediğinizi düşünürsünüz, ' Allah eksikliklerini göstermesin ' dersiniz.
12-Her ikisi de benmerkezcidir; (ego-santriktir)sizin tek işinizin kendisi olduğunu düşünür. Her ikisi de sizin kendinize ait bir özel yaşamınız olduğundan habersizdir. Gecenin bir yarısında bebeğiniz pıtır pıtır gelip eşinizle aranıza girer, müdürünüz ise cep telefonunuzu sürekli açık tutmanızı ister, böylece o da 'gecedir, özeldir' demeden yatak odanıza girmiş olur.'
*
Bir tespit de ben yapayım.
Bebekler altlarına kaçırınca, müdürler ağızlarını bozunca ortamın havası bozulur!
Evet, bebeklere diyecek bir sözüm yok. Ama müdürler şunu çok iyi bilmelidirler ki, 'İnsanlarda 'onur' eşittir. Yani bir temizlik elemanı ile bir yöneticinin onuru eşittir.' Sadece yaptıkları işler farklıdır. Ve herkes işinin hakkını verdiği ölçüde değerli ve saygın olur.
Dolayısıyla insanları küçümseyip onurlarını incitmeyin. 'Arkanızdaki insanları küçük görmeyin. Unutmayın ki, siz de başkalarının arakasındasınız.'