İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay hakkında gözaltı kararı çıkarılmış.
Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı'nın Yönetim Kurulu üyeleri hakkında da operasyon başlatılmış.
Aydın Engin'i aradım, cevap yok.
Hikmet Çetinkaya'yı aradım, cevap yok.
Orhan Erinç'i aradım, cevap yok.
Haklarında gözaltı ve arama kararı çıkan meslektaşlarım isimleri:
Orhan Erinç, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin, Eser Sevinç, Hakan Kara, Nebil Özgentürk, Musa Kart, Bülent Utku, Güray Öz, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik, Müslüm Özışık, Bülent Yener, Turhan Günay.
Büyük çoğunluğu gözaltına alınmış, evlerinde arama yapılmış...
Bu arada Kadri Gürsel hakkında da gözaltı kararı olduğuna dair haber ulaşıyor.
Gözaltı kararlarının gerekçesine gelince, gerçekten gülünç.
'FETÖ'cülük, PKK'cılık' diye özetlenebilir.
Sözü uzatmak gerekmiyor.
Cumhuriyet'e operasyon özgürlüğe ölümcül bir darbedir!
Evet, artık sözün bittiği yerdeyiz.
Erdoğan iktidarının bu adımıyla, özgürlük ve hukuk yerle bir edilmiştir.
Bu memlekette artık özgürlükten, hukuktan söz edilemez.
Sivil darbe derinleşiyor!
Bu satırları yazımın başına ekledikten sonra, evden çıkıp Çağlayan Adliyesi'ne doğru yola çıkıyorum.
Saat onda dava var, cumhurbaşkanına hakaretten.
DİKTATÖR BOZUNTUSU başlıklı yazımdan dolayı yargılanıyorum.
Duruşma kısa sürüyor.
Savunmayı yapıp çıkıyoruz Fikret İlkiz'le. Bir sonraki duruşma Ankara'da...
Aşağıda daha önce yazdığım, Darbe Derinleşiyor başlıklı yazım yer alıyor.
* * *
Kürt sorununda 1930'ların Dersim mantığı yeniden hortlamış durumda.
Eski deyişle, tenkil zihniyetidir bu.
'Düşman'ı toptan ortadan kaldırmak, devlet şiddetiyle yok etmek anlamına gelir.
Dersim 1938'de yaşanan budur.
Alevi Kürtlerin mağaralarda gazla katledilmelerine kadar varan toplu kıyımın adı 'tenkil'dir.
Rahmetli Mehmet Ali Birand'dan dinlemiştim.
12 Eylül darbesinin önde gelen paşalarından biri ona şöyle demiş:
'Askeri yönetimi erken bitirdik. Bu kadar kısa kesmeyip, Dersim benzeri bir tenkili bir süre daha devam ettirseydik, PKK bu kadar güçlenmez, sorun da çözülmüş olurdu.'
Bu tenkil ya da kökünü kurutma zihniyeti, Erdoğan eliyle uygulamaya sokulmuş durumda.
Bu savaş stratejisi bugün daha çok toptan imha stratejisi diye tarif ediliyor.
1990'larda da topyekun savaş denirdi.
Köyler yakılır, köyler boşaltılır, ormanlar yakılır, faili meçhul cinayetler işlenir, Kürt medyası susturulur, hapishaneler Kürt siyasetçilerle doldurulur ve söz konusu vatansa gerisi teferruattırsloganıyla devlet hukuk dışına çıkmayı vazife addederdi.
Bugün de aynı yoldayız.
Devletin hoyratlığı ve acımasızlığı gitgide katmerleniyor.
En son örneği Gültan Kışanak'la Fırat Anlı olan seçilmişlere dönük devlet darbesi yaygınlaşıyor.
Belediyelere kayyım darbeleri, öyle anlaşılıyor ki, devam edecek.
HDP milletvekillerine uzanan mahkeme ve hapis yolu her geçen gün kısalıyor.
Kısacası:
HDP'nin 6 milyon oyu hiçe sayılıyor, Kürtlerin özgür iradesine ölümcül darbeler indiriliyor.
Bunlar yaşanırken Kürt medyası tümden susturuluyor. (http://t24.com.tr/haber/iki-yeni-khk-yayinlandi-rektorluk-secimleri-kaldirildi-diha-ve-azadiye-welat-kapatildi,367959)
Kürt gazeteciler hapse atılıyor.
Kürt cephesi böyle.
Tenkil zihniyeti çoktan harekete geçmiş durumda.
Ama Erdoğan durmak bilmiyor!
Üniversiteyi tümüyle ele geçirme yolunda en önemli adımlarından birini daha attı.
Artık rektörleri doğrudan atamak için YÖK mekanizmasını rahatça kullanabilecek.
Buna bakarak darısı yargının başına diyenler var Erdoğan'ın dünyasında.
Oysa, yargı zaten Saray'ın kontrolünde ya da çoktan beri Saray yargısı diye anılıyor.
'Asker'e gelince...
O da bugün için Erdoğan'a biat etmiş durumda...
Yürütmeyle yasama da farklı değil, ipler Saray'ın elinde.
Ama ne var ki askeriyle, yargısıyla, üniversitesiyle, meclisiyle, hükümetiyle tüm iktidar iplerini elinde toplamış olan Erdoğan yetinmiyor.
Daha fazlasını istiyor.
Üniversitede büyük tasfiye var.
Hapisteki Mehmet Altan 30 yıllık öğretim üyeliğinden sonra kapının önüne koyuluyor, Eser Karakaş'ın da görevine son veriliyor.
Askerdeki, yargıdaki, emniyetteki tasfiye va cadı avı durmak bilmiyor.
Ama bütün bunlar da yetmiyor.
Tayyip Erdoğan şimdi de başkan babalık peşinde.
Bir padişah gibi kadir-i mutlak olmanın peşinde...
Meydanlarda idam diye bağırıyor.
Savaş söylemi ağzından hiç düşmüyor.
Suriye'sinde, Irak'ında kanlı maceralara sürükleyecek veAmerika'sıyla, Avrupa'sıyla, Rusya'sı, İran'ıyla çatıştıracak yollara itiyor Türkiye'yi.
47 yıllık gazeteciyim.
Özgürlük ve hukukun bu kadar ölümcül darbeler yediği, insan haklarının bu kadar hiçe sayıldığı, laikliğin birçok alanda bu kadar çiğnendiği, Türkiye'nin demokrasiden bu kadar büyük bir hızla uzaklaştığı bir dönemi anımsamıyorum.
Çok hazin!