Bugün biraz paralel evrende yani derin devlette olan biteni anlamaya çalışalım. Bunu yaparken yine elimizdeki tek malzeme olan 'açık istihbarat' yöntemini kullanacağız. İsterseniz son sızdırılan kasetlerden birini konuşarak başlayalım. Bilmem izleme şansınız oldu mu son sızdırılan kasetlerden birinde Başbakan Erdoğan'ın korumasının Trabzon'daki bir karakolda (gizlice) çekildiği (iddia edilen) görüntülerde sinkaflı küfürlerini duyuyorsunuz. Başbakan'ın koruması ile karakoldaki polisler arasındaki küfürlerin nedeni de ilginç. Anladığımız kadarıyla bir öğretmen Başbakan'ı ziyaret ederken protesto ettiği için karakola getirilmiş, ifadesi alınıyor. Başbakan'ın koruması ifadesi alınırken öğretmenin neden oturduğuna kızıyor. Karakol polisleri de kendilerine kızılmasına hatta küfür edilmesine karşılık veriyorlar. Peki bu görüntü neden internet sitelerine servis edildi? Bu sorunun cevabı o korumanın kimliğinde gizli. Zira koruma bir polis değil ancak Başbakan Erdoğan'ın polislerden bile çok güvendiği bir akrabası. Ali Erdoğan, Başbakan Erdoğan'ın yeğeni. Mesleği hakkında çok ipucu yok. Sadece polis olmadığı ve Başbakan'ın koruması olduğu biliniyor. Bu haliyle bile çok ilginç… Ancak asıl ilginç yanı bu görüntünün sızdırılma nedeninde yatıyor olmalı. Öyle ya neden şimdi? Şu anda polis teşkilatı içinde 'bizden', 'cemaatçilerden' ayıklanması yapılırken bu görüntünün sızdırılma nedeni olsa olsa Ali Erdoğan'a dikkatleri yöneltmek olabilir. Peki ama neden? İnanın bilmiyorum. Tek bildiğim bunun bir rastlantı olamayacağı. Önümüzdeki günlerde Ali Erdoğan ismini daha sık duyarsak sürpriz olmayacaktır.
MİT kimin tarafında?
Türkiye'de 1960'larda başlayan MİT-Emniyet kavgasının şu günlerde yeniden devam ettiğini görüyoruz. Ancak bir farkla… MİT düne kadar ne olursa olsun hep askerlerin kontrolünde olan bir kurumdu. Müsteşarlarından kadrolarına kadar pek çok isim ya asker kökenli ya da asker emeklisi olurdu. Alt kadrolar muhtemelen hala öyle olabilir ancak bu kavgada MİT kesinlikle hükümetin yanında duruyor. 7 Şubat'ta MİT'in tepesine yönelik 'operasyon'dan sonra teşkilat muhtemelen kendi içinde bir ayıklamaya gitmiş olmalı. O dönem Emniyet İstihbarat ile MİT tarihinde Susurluk krizinden sonra ilk kez bu kadar sert karşı karşıya gelinmişti. Kavga devam ediyor. Bu kez gördüğümüz kadarıyla MİT ilk hamlesini dinlemelerin yeni merkezi olan TİB'e, MİT'in ikinci adamını atayarak yaptı. Şu anda emniyetin içindeki atamalarda da MİT'in rolü olduğunu daha önce çıkan 'fişleme' haberlerine bakarak söylemek yanlış olmaz.
Cemaat-hükümet kavgasının en somut adımı aslına bakarsanız İstanbul'da bakan çocuklarının tutuklandığı yolsuzluk dava dosyası ile atıldı. Bu dosyayı oluşturan polis şefleri görevlerinden alındı alınmasına ama o soruşturmanın altında imzası olan savcı Zekeriya Öz davanın arkasında duruyor. Emniyete gidiyor, emniyetten müdür çağırıyor, yani işin peşini bırakmıyor. İşin ilginç yanı karşı taraf da boş durmuyor. Onlar da bu soruşturmanın aslında illegal yapıldığını kanıtlama telaşında… Yolsuzluk davasının geleceği bu güçler savaşında çok önemli bir koz. Zira böyle bir dava olmasaydı şu anda sızdırılan pek çok tapenin (telefon dinleme kaydı), görüntünün anlamı olmayacak ve havada kalacaktı. Bu dava daha genişler mi, nereye kadar ucu gider kavganın sonucunu belirleyecek kadar önemli.
Türkiye'de polis bölündü
Şu anda sayıları yüzleri bulan emniyetteki polis müdürlerinin görevden alınmaları toplu olarak yapılıyor. Hükümet bu toplu görevden almalarda somut bir gerekçe göstermiyor ama herkes nedeninin 'cemaatçi' polis şeflerinin ayıklanması olarak değerlendirildiğini biliyor. Aslına bakarsanız bütün bunlar toplu olarak yapıldığı için dikkat çekiyor ancak görevden alınan polis şefleri de daha önce kendileri gibi olmayan polis şeflerinin topluca görevden alınması ve pasifize edilmeleriyle bu görevlere gelmişlerdi. Bugün dışarıdan bakıldığında somut olarak göremeyebiliriz ancak emniyet teşkilatındaki bütün polis şefleri kimin kim olduğunu gayet iyi biliyor. Çok net bir şekilde 'bizden', 'sizden' ayrımı yapılmış durumda. Üstelik gördüğümüz kadarıyla görevden almalardan başka adım (henüz) atılmıyor. Bu da pek çok polis müdürü daha öncekilerin de defalarca yaptığı gibi dava açıp görevine iade edilecek demektir. Emniyet teşkilatının içinde bir kısırdöngü oluşmuş durumda. Bu kısırdöngü her iki taraftan da pek çok tecrübeli emniyet müdürünü bir arada çalışamayacak bir noktaya getirmiş gözüküyor. Derin devletin içindeki bu carpışmanın galibi, devletin de sahibi olacak.