Bugün insanların büyük bir çoğunluğu; kendisine daha çok ya da daha az fark etmez, sadece kendisine benzeyenleri sevmektedir. Ve tabi ki kendisine benzemeyen ve farklı olan insanları sevmeyip dışlamaktan da kendini alamamaktadır. Madem her şey benzeşmelerle güzel, neden bütün renkler beyaz veya siyah ya da kırmızı değil. Aksine neden beyazı en güzel gösteren siyahtır. Siyahı da aynı şekilde mükemmel anlatan beyaz değil midir?
Arkadaşlık gruplarından tutun, sendika, dernek ve bir sürü kuruluş; herkes, yanında kendisi gibi düşünen birilerini görmek ister. İşin en sıkıntılı tarafı, insanların sadece simgesel temsilcisi olan siyasetçiler. Ne olursa olsun kendilerine benzeyenleri göklere, kendilerine benzemeyenleri ise yerin dibine sokarlar. Peki yanlışlarımızı veya hatalarımızı bize söyleyebilecek insanlara hiç mi ihtiyacımız yok. Kendimize bir soralım seçim dönemlerindeki proje ve gülümsemelerin olduğu olayları başka hangi dönemlerde tanıyorsunuz. İmkanların ve olanakların ya da vaatlerin seçim kürsüsünden başka hangi sahneyi biliyor veya tanıyorsunuz. Seçim bittikten sonra bu cümle ve vaatleri hangimiz kaç defa bu kadar yoğun duyduk. Aynı şekilde vaatlerin ve projelerin en çok seçim kürsüsündeki konuşmaktan ibaret, hiçbir icraat olmadığını bildiğiniz başka bir yer var mı? Var ise da çok az. Oda anlatılandan çok farklı bir oluşumla çıkar karşımıza. Peki ne oluyor da birden bire her şey bir rüya gibi son buluyor? Çünkü geriye dönüp bakılacak ne bir dikili bir taş ne de ufuklarda belirecek sağlam bir hedef bulunmamaktadır. Bu asla unutulmamalıdır ki nereye gideceğini bilmeyen bir gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez. Bunlar da olmayınca kullanılan cümleler bir rüyadan ya da söylemden ibaret oluyor.
Bugün insanların en çok nefret ettiği ve sevmediği insanların büyük bir bölümünü; niçin sevmediğini ve neden nefret ettiğini bilmediği insan topluluklarından oluşuyor. Biz bugün insanları niçin sevmediğimizi bilmeyecek kadar ve bunu merak edip sorgulamayacak kadar aciz insanlarız. Sonra ne oluyor? İnsanlar birbirini öldürüyor ya da sömürüyor diye bir söyleme kapılıyoruz. Aslında biz insanları öldürmeye ve sömürmeye zihnimizde ve düşüncelerimizde başlamışız da sadece farkında değiliz. İş gaza gelmekte kalıyor ve tabi o açıdan da bizim gibi hemen gaza gelen millet sayısı çok azdır. Aynı şekilde teslimiyetçi ve seyirci bir toplum zihniyetini de kendinde barındıran bir toplum olarak da üstümüze yoktur.
Ne olur sanki siyahın yanında beyaz da dursa. Ne olur sanki biri sana hatalı olduğunu söylediğinde kendini bir sorgulasan. Ne olur sanki biri senden özür dilediğinde onu affedebilsen. Çok mu küçülürsün ey insan. Aslında doğarken de çok küçük olduğunun ve büyüdükçe küçüldüğünün farkında değil misin? Doğduğunda olmayan dişlerin, yumuşak bedenin, olmayan saçların, bütün gelişim evren, belli bir süreden sonra, doğduğun ilk günkü duruma götürmüyor mu seni? Sen büyüdükçe çıkan saçların, dişlerin tekrar dökülmüyor mu? Büyüyen bedenin tekrar küçülmeye ve yamulmaya başlamıyor mu? Sertleşen kemiklerin tekrar hemen kırılacak çocuk edasına gelmiyor mu? Peki bunlara rağmen neyin kavgasındasın. 'Öldürmek İstediğin İnsanlar Mı Var? Bırak Zaten Zamanı Geldiğinde Herkes Ölecektir. İçindeki ağırlıktan kurtulmak mı istiyorsun, Affet. Mutlu mu olmak istiyorsun, bir teşekkür et. Unutma! İnsanlık, sana, yaşamaya değer geçirdiğin kadar ömür vaadedecektir.
Herkes senin gibi düşünmek ya da konuşmak zorunda değil. Herkes senin gibi yaşamak, yemek zorunda değil. Herkes senin gibi giyinmek, koşmak zorunda değil. Bunu anla artık. Her insan kendi bazında değerli ve önemlidir. Etrafına iyice bak! Her yer dümdüz olsa, düzlüklerin ne kıymeti olurdu. Her yer dağ olsa, dağların ne kıymeti olurdu. Her yer deniz olsa denizin, bütün hayvanlar sadece kuş olsa, bütün insanlar bütün benzerlikleriyle aynı olsa, bugün baş tacı yaptıklarımızın ne kadar kıymeti olurdu.
Her gece çıkan ve göklerde renk cümbüşünü yaşatan Yıldızlar; 20 yılda bir gece çıksaydı ve o gece sadece bu gece olsaydı, siz gene onlara her zamanki gibi sıradanmış izlenimi ile kendinizi eve mi kapatırdınız? Yoksa evinizin terasına bir örtü serip saatlerce, onları kaybolana kadar izler meydiniz? Tereddütsüz büyük çoğunluğumuz izlerdi. Çünkü insanoğlunun en büyük zaaflarından biridir: Sahip olduklarını küçümsemek, sahip olamadıklarını önemsemek. Her gün gördüğü insanı sıradanlaştırıp, aynı insanı bu sefer her istediği zaman göremiyor diye özlemesi gibi. Oysaki her an bir daha yaşanmayacak kadar özel değil midir? Ona her an özel olduğunu hissettirmek daha doğru değil midir?
Dünya da var olan hiçbir şey sıradan değildir. Onları sıradanlaştıran, sıradan insanların sıradan duygularından başka bir şey değildir.
Hayattaki bütün güzellikler tam güzellik makamına erişememiştir. Onları daha ayrı bir güzelleştiren farklı olan ve tamamlanmayı bekleyen güzelliklerle birlikte olmakla o makama ulaşabilirler. Çünkü hayatta ki her şey biraz eksiktir ve tamamlanmayı bekler. Hayatta farklılıklara izin verin. Bugün gökkuşağını
özel kılan; onu farklı renklerin farklılığının bir araya getirmiş olmasıdır. Hiçbir zaman asla kırılamayacak duvarlar örmeyin. Çünkü hiçbir duvar yıkılmaktan kendini alamamıştır. Kendi Kurduğumuz duvarın enkazında kalmamak dileğiyle…