HOŞGÖRÜ VE EMPATİ

Her insan biraz eksiktir. Bu bazen ruhen bazen de bedenendir. Aslında bunu daha da genelleştirebiliriz. Dünya da var olan nesnelerin(canlı-cansız) büyük çoğunluğu en az iki parçadan oluşmaktadır.

Bu bütün nesnelerin ya da canlı ve cansız varlıkların, birbirleriyle sıkı bir ilişki içerisinde olduklarını göstermektedir. Bugün en mükemmel yaratılış örneği olan insanda bunu gayet açık bir şekilde görebiliriz. Fiziksel eksiliği olan insanların muazzam başarılarına çoğumuz tanık olmuşuzdur. Aynı şekilde fiziksel açıdan herhangi bir sıkıntısı olmayan insanların da ruhen yaşadığı büyük eksikliğe de. Aslında şu an dünyamızda ve ahretimizde en büyük sıkıntıları var eden insanların manevi eksikliğinden kaynaklanan sıkıntılar olduğunun habercisi ve bilincindeyiz. Bunun başlıca sebebi EMPATİ, HOŞGÖRÜ, SEVGİ ve VİCDAN eksikliğinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Bir süredir ülkemizde yaşananlar gösterdi ki, insanların birbirini daha iyi anlayabilmesi için EMPATİ ve HOŞGÖRÜ kavramlarını özümsemeye, AYRIŞMA yerine BÜTÜNLEŞMEYE, MASUMİYETE SAYGI DUYMAYA, VİCDANIMIZIN SESİNİ dinlemeye, ÖFKEYİ ve KİBRİ BİR TARAFA BIRAKIP KUCAKLAŞMAYA, DEĞİŞİME ihtiyacımız var. Sağlıklı ve erdemli bir insan davranışı olan hoşgörü; tahammül etme, katlanma, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, farklılıklara saygı duyma, çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla ve anlayışla katlanabilme demektir.

Beşeri münasebetlerin temeli olan hoşgörü; kendini ifade etme hakkına saygı duyma, izin verme, aldırmama ve iyi karşılama anlamlarına da gelir. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, hayatın içinde, kısaca insanın olduğu her yerde hoşgörüye ve koşulsuz sevgiye ihtiyaç var. Çünkü hoşgörünün ve sevginin olmadığı yerde çatışma, bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma ve kavga gibi tüm olumsuzluklar yaşanır. Düşmanını bile dost gözüyle gören ve düşmanlığı içindeki düşmanlık duygusuna karşı kullanmayı öğütleyen Mevlana'nın ve Yunus Emre'nin dünya tarafından takdir edilmelerinin ana nedeni insanları ayırt etmeden sevmeleri ve tüm insanları bir bütün olarak kucaklamalarıdır. Onlar farklı dinlere, farklı milliyetlere, farklı düşüncelere sahip olsalar da, insanların bir bütün olduğunu ve insanın her şeyin üstünde değeri olduğunu savunmuşlardır. Sadece sözleriyle değil, hayatlarıyla da bunu göstermişlerdir. İnsanlara her zaman hoşgörü ile yaklaşmışlar, insanları incitmekten ve kalplerini kırmaktan özenle kaçınmışlardır. Çünkü hoşgörünün esası farklı olana farklı bakmamak ve onu ötekileştirmemektir.

Mevlana'nın 'Kim olursan ol gel!', Yunus Emre'nin 'Sevelim, sevilelim, bu dünya kimse kalmaz!' gibi sözleri sevmek ve hoşgörü esasına dayanır. Bu nedenle onların öğretileri, insanları dostluğa ve kardeşliğe, birbirlerini anlamaya, birbirlerine zulmetmemeye, hoşgörüye, barışa ve sükûna çağırır. Hoşgörü ilkesiyle her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan, sevginin, barışın, kardeşliğin ve hoşgörünün sembolü olan Mevlana ve Yunus Emre her şeyden önce gönül insanlarıdır ve sevgi aşıklarıdır. Onları zor günlerimizde hatırlayıp, ilkelerini kendimize rehber edinmeliyiz. Çünkü gönül kırmayı büyük günah sayan Mevlana'sı ve Yunus Emre'siyle hoşgörünün başkenti olan güzel yurdumuzda, her şeye rağmen öfkede ölü gibi olmaya, tevazuda toprak gibi olmaya, sağduyuya ve hoşgörüye, birlik ve beraberliğe, farklılıklarımıza ve tercihlerimize saygı duymaya, inatlaşmadan uzlaşmaya, koşulsuz sevgiye ve saygıya ihtiyacımız var. Unutmayın bütün dünya bir sahnedir, bütün insanlar sadece birer oyuncu, girerler ve çıkarlar... Bu oyunda gerçekleri savunup fark yaratmak ve hoşgörülü olmak gerekir. Sonuçta asıl mesele oyuna nasıl başlandığı değil, nasıl bitirildiğidir... Mevlana: 'Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim.

Sende onlara benim gibi iyi gözle bak.' diyor ve ekliyor: 'Bakın! Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız!'

Bütün güzelliklerin sadece var olan güzelliklerde sınırlı kalmadığını ve bu sınırsızlılığı sadece güzel olana bakmak ile değil var olan olaylara güzel bakmak ile bağlantılı olduğunu unutmayalım. Gerçekten yarın öleceğimizi bilsek kimseye kırgın, dargın olmadan ölümü beklemeyi daha çok tercih ederiz. Ne yazık ki biz hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşam felsefesine (anlayışına) bağlı kalıp, incitmeye ve yok etmeye devam ediyoruz.

Şairin dediği gibi YARATILANI, YARATAN'dan ötürü sevmeliyiz.