Dikkat ederek bakarsak eğer, şu anda, etrafımıza, çevremize ve ya yakınlarımızdan, ufacık dahi olsa, yanlışa düşmemiş olan var mı? Tabi ki yok. Lakin bir yanlışlık ferdi mi? yoksa kollektif mi, olduğuna bakılarak, etki alanına dikkat etmek gerekir.
Partilerin, siyasetçilerin, yöneticilerin de yanlış yapacaklarını, onlarında birer insan olduğu kanısına vararak değerlendirmek gerekir. Lakin yaptıkları yanlışları olduğu halde, sürekli, gözlerinin önünde, aynı partiden ya da fikirden kişilerin, yanlış yapması onların gözlerini kör ediyorsa, işte bu zalimliktir.
Nelere şahit olmadık ki, sabahlara kadar ders çalışan bir insanın hakkını gasp ederek, binlerce insanın kul hakkına girerek, soruların çalınması, ne kadar büyük bir zulüm ve bir yere eleman alınacağı zaman, partimiz ya da aynı fikirden olduğumuzdan dolayı, liyakatsız olduğu halde, o elemanı almak zalimlik değil mi? Özellikle de bunların İslami bakış açısına sahip çıkarak yapması ne kadar büyük bir zalimlik.
Devlet yönetmek ya da şehir yönetmek, bir yere yönetici olmak, gerçek manada hiçte kolay değildir. Bir çocuğuna dahi, bir kelime edemeyen, ailesinin iç huzurunu sağlayamayan ve etrafındakilerine, bir kelime edecek cesarette olamayan kişilerin, kahve köşelerinde ve ya birebir konuşmalarında yöneticilere saydırmaları ne kadar manidar. Herkes evinin önünü süpürse mahalle temizlenir, ülke temizlenir misali…
Yazıklar olsun hakkı olmadığı halde bir işe ya da yere girenlere, onlara aracı olanlara, yazıklar olsun, bir yere eleman alanlara ve aracı olanlara, yazıklar olsun devletin malını, hakkı olmadığı halde kullananlara, bir devlet kademesinde fakir fukaranın vergisi ile alınan araçları kendi menfi işleri için kullananlar, ebed yaşayacaklarını zannederler, her şeyin hesabı vardır. Tartıyı düzgün kur, gün gelir o tartı seni de tartar.
En çok da bizi yaralayan bu çirkin ve nahoş işleri yapanlar en yakınlarımızdan olanlar ve aynı inancı yaşadığımız insanlardan olanlar. İşi ehline vermezseniz kıyameti bekleyin diyen efendimiz(s.a.s) bu günleri tabiki biliyordu. Kıyamet ne kadar da yaklaşmış değil mi?
Hep siyaseti, partileri konuşuyoruz ya, hani üzerimize, partimize toz kondurmuyoruz ya, hani hepimiz birer kurtarıcı ve ya kahraman oluyoruz ya, niye gözümüzün önünde olan yanlışları haykırmıyoruz? Yoksa koltuğumuzdan mı, maaşımızdan mı korkarız. Hiç korkmamıza gerek yok çünkü rızkı veren ALLAH'tır(c.c ).
Herkes ettiğini mutlaka bir gün hesabını verecektir. Bu günler, bu seçimler geçer. Ancak açtığımız yaralar ve yediğimiz suçlar hep ensemizde ebed kalır. Yediğimiz her haram kuruşun hesabı çıkar. Neden çocuklarımız bu kadar hırçın ve laf dinlemez olarak yetişiyor hiç düşündük mü?
Ya kendimize geleceğiz, ya kendimiz için istediğimizi başka insanlar için de isteyerek onurlu yaşayacağız, ya da bu denizde hepimiz boğulacağız. Ben yapmıyorum ki, neden ben boğulacam? Diyenlere de: 'Sen bildiğin halde neden karşı durmadın diye sende boğulursun elbet.'
Yüzüme bakarak ne kadar da yapmacıksın, ne kadar da güzel yalan söylerek makamını ısıtıyorsun. Farkeder mi senin hangi parti ya da düşünce de olduğun, bilgisiz, haksız olarak bulunduğun yer yüzünden insanlar aç yatmakta bunu biliyor muydun?
Neden suçu olmadığı halde bir insanın aracını, ekmek teknesi, dükkanlarını yakıyorsun? Çok zorsa kendini yak. Neden? Fakir fukaranın oyu ile geldiğin makama itibar etmiyorsun ve kendi göbeğini şişiriyorsun?
Bu makyavel hareketlerle çok diyecek lafımız var amma büyüklerimizin bir lafı vardır: Her doğru, her yerde söylenmez diye.