Gori'de dünyaya geldi. 7 yaşında çiçek hastalığına yakalandı ve bu hastalık yüzünde kalıcı izler bıraktı. 10 yaşında rahip okuluna devam etti. Burada Gürcü çocuklar Rusça eğitim alırlardı. 12 yaşına geldiğinde geçirdiği iki at arabası kazası sonucu sol kolu sakatlanacak ve hayatı boyunca tam iyileşmeyecekti. 16 yaşında Gürcü Ortodoks Rahip Okuluna gitmeye hak kazansa da, burada otoriteye karşı başkaldırıp huzursuzluk çıkardığı için 1899 yılında atılır.

Bu dönemde Stalin, Lenin'in eserleriyle tanışır ve marksist bir devrimci olmaya karar verir. Tiflis'deki RSDİP örgütüne katıldı ve 1901 yılında Tiflis'de Çarlık askerleri tarafından bastırılan 1 Mayıs gösterilerini örgütledi[1]. Buradan Batum'a geçer ve petrol işçileri arasında örgütlenir. Mart 1902'de petrol işçilerinin grevini örgütler[2]. 1903 yılında Bolşeviklere katılır. Ohranka tarafından sürekli izlense de profesyonel devrimci olarak illegal parti faaliyetlerine başlar. Kafkaslar'daki önde gelen Bolşevik liderlerden birisi olur. Bu dönemde propaganda, grev örgütleme, banka soygunu gibi alanlarda faaliyet gösterir.

1905 ve sonrası

1905 Devrimi sırasında Tiflis'dedir[3]. Aralık ayında önce Sankt Petersburg'da yapılması planlanan ancak sonradan Finlandiya'ya alınan Bolşevik Konferansına delege seçilir ve 24 Aralık 1905 günü Tampere'de yapılan toplantıya katılır. Burada hep yazılarından tanıdığı Lenin ile ilk kez tanışma fırsatı bulur[4]. Tiflis'e döndüğünde Çarlık askerlerinin ve Karayüzlerin devrimi bastırdığını ve katliamlara başladığını görür. Tiflis'i kana bulayan Çarlık Ordusu komutanı General Fyodor Griiazanov'a düzenlenen başarılı suikast saldırısında yer alır[5]. 1906 yılı Nisan ayında Stockholm'de yapılan 4. Kongreye katılır. Burada sonradan birlikte çalışacağı Kliment Voroşilov , Feliks Dzerjinski, Grigori Zinoviev, Aleksey İvanoviç Rikov ile tanışır ve eski dostları Mihail Kalinin ve Stepan Şaumyan ile yeniden buluşur.

15-16 Temmuz 1906 akşamı Yekaterina Svanidze ile evlenir. Bu evlilikten ilk oğlu Yakov dünyaya gelir. Bolşevik Parti banka soygunlarını yasakladığı için geçici bir süre partiden resmen istifa eder, bir banka soygunu düzenler ve Bakü'ye kaçar. Eşi Yekaterina Bakü'de tifüsten dolayı ölür. Bakü'de yeraltı faaliyetlerini sürdüren Stalin Çarlık taraftarlarına karşı örgütlenmeyi hızlandırır. 27 Nisan (10 Mayıs) 1907 günü Stepan Şaumyan ile birlikte İngiltere'ye geçerek 5. Kongreye gözlemci delege olarak katılır[8]. Bu dönemde hastalanan eşi Kato 22 Kasım 1907 günü Bakü'de ölür. Eşinin çok genç yaşta ölümü Stalin'i çok derinden etkileyecektir.

Stalin Bakü'de bulunduğu dönemde Müslüman işçiler arasında örgütlenme faaliyeti gösterir. Parti içindeki işçiler tarafından sevilmekteyse de partili aydınlar tarafından davranışları beğenilmez. Bakü'de Çarlık yanlısı Karayüzler örgütü ile mücadele eder, Bolşevikler için zengin petrol maden sahiplerinden zorla para toplar[10]Bu yıllarda Kafkasya'daki parti tabanında Lenin'den sonra en etkili kişi olduğu belirtilir[11].

Kafkaslardan sonra ilk kez 1911 yılında Bolşeviklerin büyük örgütlerinin bulunduğu Moskova veya St. Petersburg'a gitmek istediğini belirtir. Bunun üzerine 1911 Eylül ayında Sankt Petersburg örgütüne katılır[12]. Ocak 1912'de yapılan ve Bolşeviklerin ayrı bir parti olduklarını açıkladıkları ilk toplantı olan Prag Parti Konferansına delege olmasına rağmen katılamasa da ilk kez Merkez Komitesine seçilir. Bu dönemde yine Merkez Komitesinde bulunan ve aynı zamanda Bolşevik Duma vekili olan Ohranka ajanı Roman Malinovski sayesinde Çarlık rejimi tüm Bolşevik liderleri yakalamayı başarır. Nisan 1912'de Sankt Petersburg'da Pravda'yı çıkartmaya başlar. Artık yazılarında ve parti içinde Rusça çelik anlamına gelen Stalin mahlasını kullanmaktadır. Temmuz ayında yakalansa da kısa sürede sürgün edildiği Sibirya'daki Narym kasabasından kaçar.

Bu dönemde Bolşevikler ile Menşevikler arasında birlik sağlanmasını savunur ve bugünkü Polonya sınırları içinde bulunan Kraków'da bulunan Lenin tarafından çağrılır. Lenin kesinlikle Bolşeviklerin ayrı bir siyasi hatta kalmasını savunmaktadır ve Rusya'da bulunan Merkez Komitesi üyelerinden Stalin'i bu görüşe ikna etmeye çalışır. Stalin Kraków'da bulunduğu bu dönemde Viyana'daki Bolşeviklerin yanına gidecektir[13]. Burada Mart 1913'de yayınlanacak ünlü eseri Marksizm ve Ulusal Sorunu yazacaktır.

Şubat 1913'de Sankt Petersburg'a döner. Malinovski tarafından burada tuzağa düşürülür ve 4 yıl sürecek son sürgününe Kuzey Kutup dairesindeki Turhansk bölgesi küçük Kureika köyüne gönderilir[14]. 1916 yılının Aralık ayında I. Dünya Savaşından zor durumdaki Çarlık rejimi tarafından orduya alınmak üzere diğer siyasi sürgünlerle beraber çağrılır. Şubat 1917'de Yenisey Irmağı kıyısındaki Krasnoyarsk'a ulaşır ancak çocukluğundan beri sakat olan sol kolu nedeniyle askere alınmaz. Şubat Devriminin patlak vermesiyle beraber özgür kalır ve 12 Mart günü Sankt Petersburg'a varır.

1917 Şubat Devriminin ardından sürgünde beraber bulunduğu Lev Kamenev, Matvei Muranov ile birlikte Petrograd'a döndü. Bu dönemde Bolşevikler Şubat Devrimi hazırlıksız yakalanırlar. Lenin dahil olmak üzere önde gelen tüm liderler yurtdışı veya yurt içinde sürgündedir. İkincil derecedeki önderlerden Vyaçeslav Molotov ve Aleksandr Şlyapnikov yönetimi ele alacak ve Bolşevik yayın organı Pravda'da Geçici Hükümeti şiddetle eleştiriyordu. Stalin, Kamenev ve Muranov şehre gelir gelmez Pravda'nın başına geçer ve Geçici Hükümet ile ılımlı bir siyaset izlemeye başlar. Ayrıca Menşeviklerle birlik yapılmasını önerirler. Sürgünde bulunduğu İsviçre'den durumu izleyen Lenin bu siyasi hatta karşı çıkmakta ama duruma müdahale edememektedir. Ülkeye acilen dönmek isteyen ancak sürmekte olan savaş yüzünden İsviçre'den dışarı çıkamayan Lenin İsviçreli komünist Fritz Platten'in aracılığıyla Alman İmparatorluğu ile görüşmelere başlar. Sonunda anlaşma sağlanır ve Mühürlü Tren olarak adlandırılan yolculukla Lenin ve Rus sürgünler Nisan ayı başında Petrograd'a gelirler. Lenin gelir gelmez Pravda'da izlenen hattı şiddetle reddedecek ve Nisan Tezleri olarak bilinen kararlarını ilan edecektir. Buna göre parti Geçici Hükümete destek vermeyecek, tersine iktidarın sovyetlere verilmesi için örgütlenecektir. Temmuz Günleri olarak bilinen tabandaki işçi ve asker ayaklanmasından sonra Bolşevikler Geçici Hükümet tarafından kovuşturmaya uğrayacaktır. Stalin bu dönemde toplanan 6. Kongresinde Lenin'in Geçici Hükümet tarafından aranması üzerine teklif edilen ve Lenin'in teslim olmasını içeren görüşlere şiddetle karşı çıkar. Kovuşturmaya uğrayan Bolşeviklerin toparlanmasını ve Lenin'in gizli bir şekilde saklanmasını sağlar[16]. Bu dönemde Lenin Finlandiya'da yeraltında olduğundan Sverdlov'la birlikte partinin yönetimini üstlendi. Kornilov Olayının bastırılmasından sonra popülerliği olağanüstü derecede artan Bolşevikler Ekim Devrimi ile iktidarı alır. Petrograd'da toplanmakta olan 2. Tüm Rusya Sovyetleri Kongresine iktidar verilir. Bolşeviklerin ve müttefikleri Sol SR'ların çoğunlukta olduğu kongre Lenin'in başkanlığındaki ilk Sovyet hükümeti olan Sovnarkomu oluşturur. Stalin de bu kabinede Milliyetler Halk Komiseri olarak yeralır.

1930'lu Yıllar

Sovyetler Birliğinin ilk önder kadrosu tarihteki ilk işçi sınıfı devletinin istikamet yönünü tayin ederken daha önce tarihte benzer bir örnek olmamasının her türlü sıkıntısını çekmiştir. Lenin'in ölümünden sonra 1930'lu yıllara kadar süren derin tartışmalar, yargılamalar ve verilen idam cezaları aslında farklı istikamet tayin etmek isteyen Bolşevikler arasında gelişen siyasal ve ideolojik kavgalardır. Bu dönemde NEP siyasetinden çıkılması eleştiri konusu olacak, sanayileşme ve kolektivizasyona karşı çıkılacaktır. Savaş Komünizminden NEP'e geçişi eleştiren Troçki, NEP siyasetine son verilmesine karşı çıkan Buharin, önce Troçki ile daha sonra Stalin'e karşı parti içinde muhalefet eden Zinoviev ve Kamenev süreç içinde tasfiye edileceklerdir. II. Dünya Savaşı yıllarında Troçki 20 Ağustos 1940 tarihinde, Stalin'nin talimatıyla Sovyet Gizli Polisi GPU tarafindan düzenlenen bir suikast sonucu Meksika'da öldürülmüştür. Komünist Parti içinde 'sağ veya sol sapmayla' suçlanan eski liderlerin tamamı ise 1930'lu yıllarda mahkûm olacak, Stalin tarafından idam ettirileceklerdir. Özellikle eski Bolşeviklerin yargılanması ve cezalandırılması ilginçtir. Moskova'da 1936-1938 yılları arasında yapılan duruşmalarda Bolşevik Partinin eski önderlerine zorla akıl almaz suçlamalar yapılmış, kendilerini emperyalist devletlerin ajanları ya da Troçkist olarak ifşa etmeye zorlanmışlardır. Büyük Temizlik adıyla toplumda geniş yankı bulan tasfiye hareketi sonucunda, özellikle partide Stalin ve ekibi (Molotov, Voroşilov, Kaganoviç, Beria) hakimiyetlerini kurmuşlardır. Bu sayede planlanan sanayi hamlesine hız verilmiş, büyük topraklar kollektifleştirilmiştir. Küçük üreticiler ve köylüler kooperatifler içinde örgütlenmiştir.
1941-45 'Büyük Yurtseverlik Savaşı'
Stalin, Roosevelt ve Churchill (Tahran Konferansı)
Ön sırada: Attlee, Truman ve Stalin, arka sırada: Amiral Leahy, Bevin, Byrnes ve Molotov (Potsdam Konferansı)

Ana madde: Doğu Cephesi (II. Dünya Savaşı)

II. Dünya Savaşı sırasında parti liderliği, hükümet başkanlığı ve Sovyet orduları başkomutanlığı görevlerini bir arada yürüttü. 1939'da Adolf Hitler'in Nazi Almanyası'yla Molotov-Ribbentrop paktı diye de bilinen bir saldırmazlık anlaşmasını imzaladı. Bu sayede Alman ordularına karşı savaş hazırlığı yapmak için vakit kazanmış oldu. Bu anlaşma müzakereleri sırasında, Stalin, Hitler'den, Polonya'nın doğusunun, -ki bu topraklar Rus Devrimi sırasında, devrimi doğduğu gün boğmak isteyen Polonya hükümeti tarafından işgal edilmişti- Finlandiya'nın güneyinın, Estonya, Letonya ve Litvanya'nın Alman ordularının güzergahları dışında bırakılmasında diretti ve bu bölgelerin Sovyet nüfuz alanında olduğunu belirtti. Bu sayede diplomatik bir manevrayla Baltık Denizi'nden Karadeniz'e kadar Almanların -eğer yapmış oldukları anlaşmayı ihlal etmeselerdi- asla yaramayacağı tampon bölgeler oluşturdu. Bu büyük bir diplomatik başarıydı. Savaş sırasında Stalin'in Türkiye'den de toprak talepleri olduğu iddiası savaşın çeşitli taraflarınca Türk-Sovyet ilişkilerini germek amacıyla pek çok kereler farklı amaçlarla dillendirildi. Bu propagandanın savaş sonrası dönemde ABD'nin Türkiye'deki nüfuzunu arttırmasında ve Türkiye'nin NATO'ya üye yapılmasındaki etkisi büyüktür.

Bu tartışmalı tarihsel dönemle ilgili olarak, Stalin'e düşman veya Stalin'den yana olan her iki tarafın da farklı tezleri vardır. Stalin karşıtlarının tezlerine göre, Hitler'le aralarındaki açıklanmayan gizli protokole bağlı olarak Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Polonya'nın Almanya veya Sovyetler tarafından işgalinin yolu açılmıştır. Stalin'in doğru yaptığını savunanlara göre ise, 1937'deki Münih görüşmelerinde açıkça ortaya çıktığı gibi, İngiliz ve Fransız devletleri ve dolaylı olarak da Amerikalılar, nasyonal sosyalist Almanya'yı kışkırtıyorlardı ve onların Sovyetler Birliği'ne saldırısının önünü açmaya çalışıyorlardı. Bu amaçla Avusturya'nın Almanya'ya katılmasına (Anschluss) ve Çekoslovakya'nın işgaline göz yummuş ve onaylamışlardı. Ne var ki, özellikle Çekoslovakya'nın işgalinden sonra Sovyetler Birliği'nin Britanya ve Fransa ile ilişki kurma çabalarına rağmen bu iki ülke Alman tehdidini birlikte ortadan kaldırma girişimini reddetti. Böylece Sovyetler Birliği, kendi sınırlarını güvence altına almak için bu protokolü imzaladı. Stalin'in amaçlarına göre, Polonya ve Baltık ülkelerinde oluşturulacak tampon bölgeler, Almanların Sovyetler Birliği'ne ulaşmasını engelleyecekti. Böylece 1939 yılında Alman işgalinden sonra Sovyetler Polonya'nın kalan yarısını işgal edip Estonya, Litvanya ve Letonya'yı sınırlarına kattı. Sovyetler'in kuzeyindeki saatli bomba niteliği taşıyan Finlandiya'ya saldırdı ve büyük kayıplar vermesine rağmen Mart 1940'da Kış Savaşı olarak bilinen bu savaşı da kazandı. Polonya'nın Kızılordu tarafından işgal edilen bölgelerinden Katyn ormanlarında 7000 silahsız savaş esiri Polonyalı subay Stalin'in emriyle katledildi. 1941'de Hitler'in Sovyetlere saldırması üzerine Stalin bu sefer müttefiklerin yanında yer aldı. Mihver Devletleri'nin yenilmesinde II. Dünya Savaşı'nın en ağır bedeli ödeyen güç olarak (24 milyon ölü) müttefiklerin yanında Nazi Almanyası'na karşı kazandığı zafer uluslararası alanda gücünü ve popülaritesini artırdı.

Sovyetler Birliğini işgal eden Alman ordularının Kafkasya petrollerine ulaşabilmek için savaştığı 1942 yılında Almanlara elçiler yollayarak temas sağladıkları ve Almanlara askeri açıdan aktif olarak yardım ettikleri nedeniyle Kırım Tatarlarını Sibirya'ya sürdü. Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin savaş sırasında Nazi Almanyası ile yakın ilişkiler tesis ettiğini, Nazi Almanyası ile dış ticareti Alman para birimi 'Reichsmark' ile yaptığını, TC banknotlarını Almanya'da bastırdığını, Nazi Almanyası'na paslanmaz çeliğin hammaddesi olan krom sevkiyatı yaptığını, bakan Şükrü Saracoğlu'nun ırkçı ve nasyonal sosyalizm sempatizanı söylemleri, Sovyetler Birliği'ne dahil olan Kırım ve Kafkasya'da askeri harekat yapmakta olan Alman ordusunu cephede takip etmek için Türk hükümetinin komutanlar yollaması sebebiyle ilişkiler iyice gerildi. SSCB 19 Mart 1945'te Türkiye'ye bir nota vererek, 1925 tarihli Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması'nın süresini uzatmayacağını bildirdi. Pravda gazetesinde bir makale kaleme alan iki Gürcü profesörün Kars ve Ardahan'ın Gürcistan'nın tarihsel topraklarına dahil olduğunu ileri sürmesi Türkiye'deki çevrelerde Sovyetler Birliği'nin bu illeri ilhak etmek istediği şeklinde algılandı. Stalin İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının olası bir saldırıya karşı ortak savunulmasını teklif etti. 'Ortak Savunma'dan kast edilen, Montrö Boğazlar Sözleşmesi hükümlerinin değiştirilmesi ve SSCB'ye Boğazlarda askeri üs verilmesiydi. Türkiye bu talepleri geri çevirdi. Süratle Batı bloğuna yanaştı. 12 Mart 1947'de ilan edilen Truman Doktrini ile Türkiye Batı bağlantısını sağlamlaştırdı.
Savaştan sonra

II. Dünya Savaşı'nın sonlarında Kızıl Ordu tarafından Alman işgalinden kurtarılan Doğu Avrupa ülkelerinde komünist partilerin iktidara gelmesine destek sağladı. Bu ülkelerin kapitalist ekonomiden sosyalist ekonomiye geçmesine ve Sovyetler Birliği'nin tecrübelerinden yararlanmalarında yardımcı oldu. ABD öncülüğünde Avrupa'da uygulanmaya konan Marshall Planına karşı COMECON'u kurdu.

5 Mart 1953'te öldü. Ölümünden sonra Kruşçev ünlü 20. Kongre ile Stalinin yanlışlar yaptığını iddia ederek anti-Stalinizasyon kampanyasını başlattı. Bu kampanya kendisinden sonra gelen Brejnev dönemine kadar sürdü. Daha sonra Gorbaçov döneminde Sovyetler Birliğinin içinde bulunduğu sorunların sebebi olarak Stalin suçlandı ve anti-tez olarak Glasnost ve Perestroika kavramları gündeme getirildi.

Stalin öldükten sonra naaşı Lenin'in naaşının yanında kalmıştır. Ancak 31 Ekim 1961 tarihinde alınan kararla naaşı Kremlin Duvarı Mezarlığına defnedilmiştir.Doğduğu ev Gürcistan'ın Gori kentinde bulunan Stalin Müzesi kompleksi içerisinde korunmaktadır. Gori kentinde kendisine ait heybetli bir heykel de kent meydanında bulunmaktaydı. 1950 de dikilen 6 metrelik dev heykel, 25 Haziran 2010 tarihinde sessiz sedasız bir şekilde kaldırıldı.[18]Yerine 2008'de Rusya ile savaşta ölenler için anıt yapılacağı açıklanmıştır. Gürcistan'da Mihail Saakaşvili'nin seçimlerden yenik ayrılmasının ardından ülkede büyüyen Saakaşvili icraatlarına karşı çıkma hareketi sonucunda Gori'deki stalin heykeli yeniden yerine konmuştur.[19]

Eserleri
Anarşizm mi Sosyalizm mi?, 1907
Marksizm ve Ulusal Sorun, 1913
Leninizmin Prensipleri, 1924
Troçkizm mi Leninizm mi?, 1924
Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm, 1938
Leninizm Üzerine, 1946
Marksizm ve Dil Üzerine, 1950
SSCB'de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları, 1952