KOLTUK SEVDASI
"Bir soğan başı da olsa ben olayım" diyen bir çok koltuk sevdalısında bir koltukta oturma sevdasının yarısı kadar topluma faydalı olma sevdası ve sorumluluk duygusu yok...
Sadece sevdası değil;
Kabiliyeti,
Potansiyeli,
Öngörüsü,
Ve kapasitesi yok.
Bir ilin eğitimini, bir kurumu ya da bir okulu yıllarca yönetiyor olmak, marifet değil.
Dahası marifet, koltuğunu korumak değil.
Marifet, bir fark oluşturabilmektir, somut bir başarı ortaya koyabilmektir.
Bunu yapabilen ve başarabilen kurum veya eğitim yöneticileri var.
Bireysel çabaları ile çok başarılı hikayelere imza atan eğitim yöneticileri var.
Hem bir koltuğa yakışmak, bunu gerektirir.
Aksi takdirde; 'Koltuğu işgal etmek olur' diye düşünüyorum.
Takdir edersiniz ki, bir ekmek ikinci gün bayattır.
Kendini gücellemeyen, eğitimci üslubuna uygun konuşmayan, davranmayan, insiyatif almayan o kadar çok eğitim yöneticisi ve eğitimci varki...
Nasıl ki bir ailede şiddet yukarıdan aşağıya kendini gösteriyorsa, bir il eğitim yöneticisinin yanlış tavrı, ağzı ve üslubu taa derse giren öğretmene kadar vücut bulabiliyor.
Bu sorunlu davranışın ve yaklaşımın çıktısı; kaybedilen, gözden çıkarılan ve hayatı kararan öğrenciler oluyor.
Hele bir okul müdürünün yaklaşımı, o okulun kaderi demektir.
'Bir okul, müdürü kadardır.' Bir okul müdürü okulu ve öğrencileri için zaten kelimesi ile cümle kuruyorsa, o okulun ya da öğrencilerin o okul müdüründen kurtarılması elzemdir.
Zira önemli olan herşeye rağmen ortaya bir başarı koyabilmektir.
Bunu başaramayanlar, mutlaka 'zaten' diyerek bir bahane icat edip okulu, öğrencileri kaderine terk edebiliyorlar.
Peki, yıllarca bir ilin eğitim yöneticiliğini yapıp ortada hiç 'dişe dokunur' başarısı olmayanlara ne demeli?
Bazen tevafukken; 'Kuş taşa değince' kendine pay çıkartıp başarılı olduklarını sanan il ve okul eğitim yöneticileri var.
Bir ağaç dahi diksen yıllar içinde hiç meyve vermezse bile gölgesi olur.
Bunca yıl gölgesi bile olmayan o kadar çok il ve okul eğitim yöneticisi varki...
Vizyonsuz,
Ufuksuz,
Ve yetersizler...
Zira pedagojik derinliğe sahip değiller.
En temelde doğru bir stratejiye ve plana sahip değiller.
Dahası tutarlı, realist ve rasyonel bir hedef belirleme vizyonuna sahip değiller.
Tek meramları, koltuklarını garantiye almaktır.
Mış gibi toplantılar, projeler yapmaktan ve temelsiz günübirlik hedefler oluşturmaktan öteye geçemiyorlar.
Bir il eğitim yöneticisinin yapılan inşaatların önünde sürekli poz vermesi, okul yöneticilerine ve öğretmenlere ilham vermiyor/vermez.
Pandemi sürecinde yara alan ve akademik olarak akranları ile geri kalan öğrenciler malumunuzdur.
Bu sebepten teknoloji bağımlısı olan çocukların sayısı maalesef oldukça çok fazla.
Depremden etkilenen öğrenciler başka bir sorun.
Görülmeyen bir önemli sorun da okullardaki akran zorbalığı...
İşte bu sorunlara yönelik yapılan çalışmalar, maalesef kağıt üstünde kalıyor.
Öğrencilerin hayatına olumlu etki edecek derinlikte bir rehabilitasyon gerçekleştirilmiyor.
İşini hakkı ile yapan okul müdürleri, il ve ilçe eğitim yöneticileri yok mu, tabiî ki var. Onları tenzih ederek en derin saygılarımı sunuyorum.
Ayırıca bir eğitim yöneticisi daha doğrusu bir yönetici, hangi kademede olursa olsun, öncelikle;
Zarif olmalı,
Adil olmalı,
Arif olmalı
Ve duygusal zekaya sahip olmalı...
Belki de en büyük zariflik, duygusal zekaya sahip olunmasıdır.
Adil olmalı, kişiden kişiye farklı davranmamalı ve herkesi kapsamalı bir il eğitim yöneticisi...
Karşısındaki kişinin arkası olmadığını düşünerek, yani aile potansiyeline göre koltuğunun gücü ile haksızlık yapıp ucuzlaşmamalı, basitleşmemeli...
Dahası komik duruma düşmemeli.
Hele özellikle bir il yöneticisi, okul yöneticilerine ve öğretmenlere 'ilham' olabilmesi için arif olmalı.
İlham olamıyorsa, gölge etmemeli..
Doğrusu inşaatların önünde sürekli poz veren hiçbir koltuk sevdalısı eğitim yöneticisinin ilham olması, çokta mümkün değil...
Son olarak, önemli olan bir koltuğa 'yakışmaktır,' 'yapışmak' değil...