Özkan Yaman, Doğru Haber Gazetisi'ndeki köşe yazısında konut ve kira fiyatlarını şu şekilde değerlendirdi:

"Geçtiğimiz hafta, bir arkadaşımız İstanbul Kâğıthane'deki üç artı bir dairelerin kirasının 25 bin lira, iki artı birlerin ise 15-17 bin lira arasında olduğunu belirtti. Üstelik bu daireler ne denize bakıyor ne de ultra güvenlikli ve konforlu özelliklere sahip.

İstanbul genelindeki diğer semtlerle birlikte kira fiyatları ortalaması da artık 10-12 bin lirayı geçmiş durumda ve bu miktar son açıklanan asgari ücretin üzerinde.

Akaryakıta Zam Geliyor: Motorin Fiyatları Yükseliyor Akaryakıta Zam Geliyor: Motorin Fiyatları Yükseliyor

Diğer şehirlerde de rakamlar kontrol altına alınamıyor ve ilginç olan, bu dairelerin kiralama ilanı verildiği anda hemen kiralanması.

Kiraların asgari ücretin üzerinde olması, yeni bir toplumsal dinamik ortaya çıkarıyor. Ülkedeki yaklaşık 8 milyon kiracının eşi de zorunlu olarak iş hayatına dahil ediliyor.

Bu durum, çocuk sayısının daha hızlı bir şekilde azalmasına, özellikle anne ilgisinin yetersizliğiyle beraber daha bencil ve tutkularının esiri olan bir neslin ortaya çıkmasına yol açıyor.

Geçim derdiyle ömrünü tüketen bir kitlenin kendine ayırabileceği zaman da azalacak bir gerçeklik.

Bu insanların okumalar yaparak inançlarını beslemesi, sanat ve diğer aktivitelerle kendilerini gerçekleştirmesi, çevrelerine karşı sorumluluk ve duyarlılık göstermesi oldukça kısıtlanacak. Bu da genel bir kişilik erozyonuna sebep olacak.

Şu anda mevcut sorun, ev sahipleriyle kiracılar arasındaki yargı yükünü, farklı gelir grupları arasındaki güvensizliği, harcadıkları emeğe karşılık yaşam kalitelerinin hızla değişmesinden dolayı kendilerine güvensizlik ve değersizlik hisseden bireyleri, kitlelerin huzursuzluğunu artırıyor. Bu durum yüksek konut ve kira fiyatlarıyla sorunlu ekonomi yönetimi arasında birbirini besliyor.

Anlıyoruz, serbest piyasa ekonomisi, insanların en temel özgürlük haklarıyla ilgili bir meseledir. Arz ve talep mantığına dayanarak şekillenir.

Ancak özgürlüğün nerede başlayıp nerede bittiğiyle ilgili bir sınır belirleme konusunda ne zaman bir çözüm bulunacak?

Şu anda herhangi bir sınırlama olmadan ateistlerin, deistlerin, İslam düşmanlarının, ırkçıların, Amerikan meraklılarının, ten renkçilerin, köpek severlerin, şehvet düşkünlerinin ve cinsel sapkınların özgürlüğü yok mu?

Ayrıca arz ve talep konusunda, sayısız spekülatörün, algı manipülatörlerinin, zaafları kullanarak pazarlama sihirbazlarının etkisi ne olacak?

Diyelim ki bir kişi internet üzerinden sattığı ürünün fiyatını istediği gibi yükseltti, bu durum karşısında muhtaç insanların çaresizliği için konulan rekabet sistemi ne kadar etkili çalışıyor?

Peki, neden asgari ücret için serbest piyasa denmiyor da bir alt sınır belirleniyor? Eğer piyasa serbestse, işçiye ne kadar maaş verileceği konusunda müdahale edilmesin, sonuçta işçi ve işveren arasındaki ilişki arz ve talep mantığına dayanmıyor mu?

Sonuç olarak, bu durum uzun süredir kontrolden çıkmış durumda. Başka konuları öne çıkararak bu sorunun göz ardı edilme taktiği artık işe yaramıyor.

Bu konuda başka ülkelerde denenmiş ve sonuç alınmış birçok çözüm örneği olmalıdır. Eğer bu örnekler yoksa, özgün yöntemler geliştirilmelidir. Konut ve kira fiyatlarını artıran sebepler üzerinde ciddiyetle durulması gerekmektedir.

Evet, kimse vatanını soğana ve patatese satmaz. Ancak, ev bulma konusunda zorluk çeken insanlara sürekli vatan millet Sakarya edebiyatı yapmak da zamanla ters etki yapabilir.

Özellikle konut ve kira sorununu çözmeden ekonominin düzelme umudundan bahsetmek bir hayaldir.

Kira ödeyemeyecek durumda olan bir vatandaşı bırakan bir devletin bölgesel ve küresel bir güç olma hayali de trajikomiktir.

Bu gemiyi başka sorunlar batırmayabilir, fakat kontrolden çıkmış konut ve kira fiyatları için aynı şeyi söylemek oldukça zordur."

Editör: GÜLİSTAN ÇELEBİ