Yıllardır farklı ülkelerden 23 Nisan için ülkemize oldukça fazla çocuk geliyor ve bu bayram coşkusuna ortak oluyor. Lakin benim köşeme taşımak istediğim konu ise bu bayramdan ve hatta geleceklerinden vicdansızca koparılan çocukların durumu.
Bundan kısa süre önce meclis gündemine de gelen ve 'Türkçe bilmeyen çocukların, zeka geriliği tanısıyla, Rehabilitasyon merkezlerine yollanması' olarak özetlenen konuyu duyanlar vardır. İlk defa bir gazeteci arkadaşımızın gündeme getirdiği ve mecliste de araştırılması istenen konu oldukça acı.
Doğu ve güneydoğuda görev yapan bazı öğretmenler, okula başlayan küçük çocuklara Türkçe öğretemeyince iletişim sıkıntısı yaşıyor ve bu sebeple de eğitim veremiyorlar. Bu durumda kendi zekaları Kürtçeyi öğrenip, çocuklarla iletişim kurmayı denemeyi beceremediği yada gerek görmediği için, çocuklara 'Zeka Geriliği Var' tanısı koyarak Rehabilitasyon merkezlerine yolluyorlar. Ve sorunu böylelikle çözmüş oluyorlar.
Hangi insanlık bunu kabul eder. Öğretmenliğin uğraşmaktan aciz kaldığı bir durumda çocukların gelecekleri böyle kolayca harcanabilir mi? Soruyorum şimdi, Orta okul ve Lise hatta Devlet Üniversitelerinde yıllarca İngilizce zorunlu ders gördük te, hangimiz onca derse rağmen adres sormakta nasılsın demekten fazla İngilizce öğrenebildik. Şimdi o çocukların psikolojisini düşünsenize, daha çocukken zeka geriliği tanısı konmuş, belki arkadaşları ona 'deli' muamelesi yapıyorlardır. Ama bunlar kimin umurunda. Tasası öğretmene mi kaldı, o çocuğun yaşadıkları ve yaşayacakları o öğretmeni bağlamaz artık nasılsa.
Bu öğretmenlerden birinin konuyla alakalı söyledikleri ise konunun anlaşılmasını kolaylaştırıyor.
Yasaya göre ikinci sınıfın ikinci periyoduna kadar okuma yazma öğrenemeyen bir çocuk öğrenme güçlüğü ön tanısı için bir adaydı. Gerisi birbirini tamamlayan yanlışlar dizisi. Zaten anlamadığı ve bilmediği bir dil yüzünden ön tanısı konulan bir çocuk bir de aynı dille şaibeli zeka testlerine tabii tutulunca ortaya çıkan 'zeka engelli' tanısını sözde rehabilite etmek için yine bilmediği dilde eğitimle sözde iyileştirme çalışması.
Şimdi bu rehabilitasyon sonucunun nelere sebep olduğunu anlatmak adına kısa bir diyaloğu aynen aktarıyorum.
--Adın ne canım?
--Sibel.
--Kaç yaşındasın?
--13.
--Kürtçe konuşmayı biliyor musun?
--Hayır. Kürtçe pis bir dildir!
--Kürtçe neden pis bir dildir Sibel?
--Şey hocam, çünkü çok kötü bir dildir. Ben onun için konuşmayacağım!
--Neden canım kötüdür?
--Çünkü çok şey oluyor hocam...
--Ne?
--Yani mesela okulda konuşunca arkadaşlarınız sizinle konuşmuyor. Sizi öğretmene söylüyorlar. Herkes bizimle dalga geçiyor. Neden öğrenmemişsiniz Türkçeyi diyorlar. Arkadaşlarım benimle dalga geçtiği için ben de artık istemiyorum Kürtçeyi. Pis bir dil!
--Peki annen baban Kürtçe mi konuşuyor evde?
--Evet.
--Sen eve gittiğinde annenle Kürtçe mi konuşuyorsun?
--Şey hocam ben artık asla Kürtçe konuşmak istemiyorum! Pis ve kötü bir şey. Kürtçe konuştum diye bana 'deli' deyip buraya gönderdiler.
Vesselam…