NEME LAZIM

Biz insanlar hayata başlar başlamaz kulağımıza gelen ilk cümlenin karmaşıklığıyla hayata anlam yüklemeye çalışırız.

Gözlerimizi açtığımızda ve yanımızda gördüğümüz ilk insana bilinmeyen bir sıcaklık ve yakınlık hissederiz. Bunun adı Anne'dir. Tabi bu yavaş yavaş anlaşılan bir duygudur. İlk temasta tatlı bir gülümseyiş ve sıcak bir dokunuşla usulca sarılır insana. Evet o annedir. Ve belki de dünya da en çok acı çeken ve emek veren nadir canlılardandır. O ANNE'dir. Anneliğin ne olduğunu sadece anne olanlar iyi bilir. Ve insanların bir birleriyle olan mücadelelerinde en çok üzülmeye ve acı çekilmeye mahkum edilenlerdir. Bütün annelerin yürek yangınlarının son bulması dileğiyle.

Gel gelelim şu anki yaşanmayacak ve yaşamaktan başka çaremizin olmadığı, ölemediğimiz için yaşadığımız dünya ya bir bakalım. Bir tarafta biri açlıktan uyuyamazken, diğer tarafta birileri çok yemekten hastanelik oluyor.

Bu mesafe ülkeler arası değil, çoğu zaman kapı komşularında bile yaşanan ve sıkça rastlanan bir olay. Şimdiler de bile insanlar bazı yerlerde bu cümleyi halen kullana gelir. 'Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir.' Diye. Aslında sıkıntı da bu ya. Bu sadece cümlelerde kalıyor. Ama günümüzde bu cümlenin farklı bir versiyonu var artık. 'Aç olan, toklardan değildir. Ya da tok olan açlardan değildir.' Böyle anlamsız yaşam ayrımı içerisindeyiz.. Hadi bunu geçelim ya onca masum insanların ölümüne kalınan bu yığın sessizliğe ne demeli. İslamiyet güzel de Müslümanlık bunun neresinde? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyenler var. Peki bu sana dokunmadan geçen yılanın yemi bir gün senin olmayacağın ne malum, ki bu kaçınılmazdır. O kadar olaylar yaşandı. Ölen nice gençler oldu. Ama bazen öyle cümlelerle karşılaşılıyor ki; insana yok dedirtiyor. 'Benim anam ağlamasın kimin anası ağlarsa ağlasın'. Benim anam değil de kimin anası ağlarsa ağlasın dediğimiz için şu an anamız ağlıyor. Bunu insanlara anlatınca herkes aynı şeyi söylüyor. İyi güzelde ya yaşamak. Yaşamadıktan sonra o güzel cümlenin varlığından ne fayda. Bu durum bir yazarın dediği gibi 'Toplumsal sorunlar; haksızlığa uğramayanların, haksızlığa uğrayanlara seyirci kalmayıp onların hakkını kendi hakları gibi savunup destek olduğunda çözülür.'

Aslında yıllar öncesinden Kanuni ile Rüstem Paşa arasında geçen kısa bir olay şuan ki yaşantımızı özetlemektedir. Hem de taaa o zamandan beri… Bir gün Kanuni, Paşaya halkı arasındaki duyarsızlığı ve sıkıntıyı nasıl çözebileceğini öğrenmek için bir mektup yollar. Mektubu alan Paşa; mektubu okuduktan sonra mektubun arakasına sadece iki kelime yazar 'NEME LAZIM' diye. Kanuni buna bozulur ve Paşayı huzuruna çağırtır. Paşa der 'ben sana çok önemli bir konu hakkında senin düşünceni ve bu sorunu halletmeni beklerken senin bu şekilde bir cevap vermen beni hayli üzdü.' Paşa der ki 'Sultanım ben çözümü ve bu sorunların nedenini size yazdım ya, okumadınız mı? Onun cevabı elbette ki 'neme lazım' senin halkın bu düşüncesinden dolayı bu sıkıntıyı çekiyor. Hatta sadece senin halkın değil. İnsanlığın çoğu bu durumu yaşamakta. Hatta bu yüzden yavaş yavaş yok olmakta ve ciddi sıkıntılar çekilip, zulümler yapılmakta.'

Kanuni Paşanın ne kadar haklı olduğunu gayet iyi anlar. Bu şekilde yaşanan hayatta; her yanlış kendisiyle beraber bir doğruyu, her çirkinlik kendisiyle beraber bir güzelliği yok etmektedir. Ve yok etmeye de devam edecektir. Bazen uzaktan bir çöplüğe bile bakıldığında iyi bir manzarayı andırdığı olur. Ama onu seyreden içine girip belki bir saniye bile dayanamazken. Bugün orda halen insanların yaşadığını ve insanlığın yok olduğunu görmemezlikten gelir. Neme lazım der. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır der Efendimiz. Bu gaflet uykusundan bütün insanlığın uyanması dileğiyle…

Dünyadaki en sağır edici ses, acı çeken bir MAZLUM'un suskunluğudur. Gözler farklı olsa da gözyaşlarının rengi bütün cins ve ırklarda aynıdır...