Bu söylemlerdeki hakikatlere katılmayacak bir Kürdün veya bu söylemlerin hayata geçmesini arzulamayacak bir Kürdün olabileceğini düşünmüyorum.
Dışarda güçlü olabilmenizin yolu içerde güçlü olmanızdan geçer. İç barışını sağlayamayan bir devlet, başka bir devletin barışına katkı sunamaz. Bu hakikatleri göz önünde bulundurursak, ülke olarak, millet olarak, ümmet olarak, en çok barışa ve kardeşliğe ihtiyaç duyduğumuz bir zaman diliminden geçiyoruz.
Evet, Kürdler ile Türklerin yolları 11. Yüzyılda kesişiyor. Yaklaşık bin yıllık bir kardeşlikten bahsediyoruz. Bu kardeşlik hiç şüphe yok ki İslam üst kimliğinden oluşuyor. Yani Kürdler ile Türkleri kardeş yapan İslam'dır. Bu iki millet, İslam'ı kendilerine referans kabul ettikleri müddetçe de kardeşlikleri devam edecektir.
1071'de Sultan Alparslan'ın komutanlığında Anadolu'nun kapısına gelen Türklere uzanan Kürd eli, samimi bir eldi. Malazgirt savaşında Sultan Alparslan'ın ordusunda 10 bin Kürd süvarinin olması bu samimiyetin tezahürüdür.
O günden bu güne, o samimiyet bozulmadı. Tarihin farklı dönemlerinde o samimi el, Türk kardeşleri tarafından çok incitildi, kanatıldı, yok sayıldı, asimile edildi…
Tüm bunlara rağmen aynı evin çatısı altında, tüm yapılanlar sineye çekilerek, o kardeşliğin bozulmasına mahal verilmedi. O samimi el, biliyordu ki o iki el sıkıldıkça başarı, gevşedikçe mağlubiyet vardır.
O iki el, Çanakkale'de de birlikte vatan müdafaasını yaptı. Aynı kefeni birlikte giydi. Aynı kaderi paylaştılar. 600 yıllık Osmanlı bakiyesi üzerinde birlikte Türkiye Cumhuriyetini inşa ettiler. Ama ne yazık ki son 100 yıldır Kürdler yok sayıldılar, asimile edildiler, dilleri yasaklandı, sürgünlere, katliamlara maruz bırakıldılar. Kemalizm'in en büyük mağduru oldular.
Tarihi süreçte yaşananlara çok da girip kafanızı yormak istemiyorum. Fakat bu kardeşliğin tesisi için atılacak her adımı değerli buluyorum. Ama Sayın Erdoğan, Kürdleri derken kimi kastediyor bu önemli. Eğer sizler 2013'te başlatılan ve adına "Çözüm süreci" denilen sürece benzer bir şeyse, bununla bir yol alınmayacağı bilinmelidir. Denenmişi denemek, akıl karı değil.
Eğer, elinde silah bulunduran bir örgütü, bütün Kürdlerin temsilcisi olarak kabul eder; iradesini de o örgütte teslim eden bir siyasi partiyi de Kürdlerin tek temsilcisi olarak muhatap alacaksanız, bundan çözüm çıkmayacağı aşikardır. Elinizi, elinde silah olan birine uzatacaksanız, bilmelisiniz ki o silahın tetiği başkalarının elinde.
Yok, eğer kastettiğiniz Kürdler, 1071'de elinizi tutan Kürdler ise, biliniz ki o el bin yıldır samimice tutmuştur. Her zaman da samimiyetini ispatlaya gelmiştir. Madem kardeşliği istemekte samimiyseniz, bunu oluşturmak çok basittir.
Gelin bin yıldır et-tırnak gibi olduğunuz, Malazgirt'ten Çanakkale'ye varınca dek birlikte omuz omuza mücadele ettiğiniz, Türkiye Cumhuriyetini birlikte inşa ettiğiniz, aynı evin çatısı altında birlikte yaşadığınız, aynı kaderi paylaştığınız, "kardeşiz" dediğiniz Kürd kardeşlerinizi de bu ülkenin kurucu ana unsuru olarak kabul edin.
Dilinin önündeki tüm engelleri kaldırın. Varlığını kabul edin. Bir Türk, hangi haklara sahipse, bir Kürdün de aynı haklara sahip olduğunu söylem ve eylemde ikrar edin. Bu haklarını anayasal güvence altına alın. Hiçbir sorunun kalmadığını göreceksiniz. Ama "Kürd Meselesi yoktur" diye sürekli bunu dilinize pelesenk ederseniz, bu sorun çözülmez. Doğru menzile, yanlış yollarla; gerçek hedefe, yanlış yöntemlerle varılmaz.