SURİYE'DE KÜRT OLMAK!

Rojava... Rojava Kürtleri, Suriye nüfusunun yaklaşık %10’undan fazlasını oluşturuyor. Suriye’de yaşayan en büyük azınlık gruptur.

Sayıları yaklaşık 1.5 – 2.0 milyon civarındadır. Bu nüfusun önemli bir kısmı, ilk başlarda Haçlı Seferleri'ne karşı mücadele etmek için Suriye'ye yerleşmiştir. Ancak sonrasında önemli Kürt Alimleri'nin oraya yerleşmesiyle, Kürtlerin sayıları giderek arttı. Özellikle Selahattin Eyyubi döneminde, Suriye'deki Kürtler'in önemi ve sayısı arttı. Memlüklar ve Eyyubiler döneminde Kürtler'in önemi arttı. Bu dönemde, özellikle Şam ve Halep Kentleri'nde bazı önemli görevlerde de bulundular. 19. yy'da Osmanlılar tarafından Anadolu ve Irak'tan Suriye'ye Kürt aşiret reisleri yerleştirildi. İşte bu dönemde Kürtler'in sayıları daha da arttı.

Osmanlı Devletinin de I.Dünya savaşından yenik çıkması ile bölge haritası yeniden çizilince Suriye toprakları Fransız işgali altına girdi. Suriye, 1925-1946 Yılları arasında Fransa sömürgesi altında yaşadı. Böylece bölgede yaşayan Kürtler Osmanlı'dan ayrılmış oldu. Lozan Antlaşması ile Türkiye - Suriye sınırı kesinleşince, Türkiye'nin Güneydoğusunda yaşayan Kürtler ile Suriye tarafında yaşayan Kürtlerin arasına sınır çizilmiş oldu. Yani Kürtler ve Kürt Coğrafyası parçalanmış oldu. Şéx Said İsyanı ile birlikte ise yeni bir dönem başlamış oldu. Şéx Said İsyanı, aynı zamanda Suriye Kürtleri için de yapılmış bir isyandı. İki büyük aşiret olan Miran ve Milli aşiretleri, Türkiye'yi terk etti ve Suriye'nin Kuzeyi'nde bulunan Cezire Bölgesi'ne yerleşti. 1927'de uygulanmaya başlanan Şark Islahat Planı'ndan dolayı ise Türkiye'de yaşayan yaklaşık 30 bin Kürt, Cezire'ye sürüldü. Böylece şimdiki Rojava'nın ilk işaretleri de verilmiş oldu. Çünkü Cezire'de artık nüfusun büyük çoğunluğu Kürt idi.

 1927 Yılında Beyrut'ta, özellikle Kürtler'i bir araya getirmeye çalışan ve amacı bağımsız bir Kürdistan kurmak olan Xoybun Cemiyeti kuruldu. İşte bu dönemde Cezire, Şam ve Halep'te yaşayan Kürtler örgütlendi ve siyasi varlıklarını hissettirdi. Xoybun Cemiyeti güçlüydü. Çünkü kurucularının arasında eski Kürdistan Teali Cemiyetinin üyeleri, Şéx Said'in çocukları, Botan Emiri Bedırxan Bey'in torunları ve Cemilpaşazadeler gibi önemli Kürt ailelerinden isimler vardı. Fransa ise Suriye'ye hakim olabilmek için böl ve yönet şeklinde politika izlemeye başlamıştı. Bu durum etnik ve dini yapıları karşı karşıya getirmekte ve birbirine kışkırtmaktaydı. Fransa öncelikle Lübnan'ı Suriye'den ayırdı ve Beyrut başkent olmak üzere Lübnan devletini kurdu. Lübnan'ın dışında kalan Suriye topraklarında ise Şam ve Halep merkezli iki devlet kuran Fransızlar ayrıca birer Nusayri ( Arap Alevisi ) ve Dürzi devleti kurdu. Bu tarz bir idari yapılanma gerçekleştiren Fransa daha sonra bu devletleri Suriye Federasyonu olarak tek devlet haline getirildi. 1925 yılında ise devletin ismi Suriye devleti olarak belirlendi. 1928 yılında oluşturulan Suriye Kurucu meclisinde bulunan beş Kürt milletvekili ise 1929 yılında Kürtlerin yaşadığı bölgelerde idari özerklik talebinde bulundu. Ancak Fransızlar Kürtlerin, Aleviler ve Dürziler gibi dinsel bir azınlık oluşturmadıklarını ve belirli bir coğrafyada yoğunlaşmadıkları gerekçesiyle bu talebi reddettiler.

Fransa'nın etnik ayrımcılık politikasından dolayı, 1930'lu yıllarda Suriye tam bir karmaşanın içine girdi. Cezire bölgesi de yaşanan kargaşadan etkilenen bölgelerdendi. Bu bölge Arap, Kürt ve Hıristiyanların yaşadığı bir bölgeydi. Cezire'nin kazaları olan Dicle ve Qamışlo'da Kürtlerin oranı % 60'lerde bulunurken, Haseka'da Arapların oranı % 50 civarındaydı. Buna karşın kent nüfusunun yaklaşık % 60'ı Hıristiyanlardan oluşmaktaydı. Cezire bölgesinde Araplar ile Hıristiyanlar arasında yaşanan çatışmalarda Kürtlerin çok büyük bir kısmı Arapların yanında yer aldı. Siyasi, askeri ve etnik açıdan üstün gelen Kürtler, 1938 yılında, Fransa yüksek komiserliğine başvurarak özerklik talebinde bulundular. Ancak Fransa, merkezi bir yönetim kurdu ve Kürtleri yerel yönetimden tamamen dışladı.

II. Dünya savaşının sona ermesinden ardından, Suriye bağımsızlığına kavuşunca (1946) bölgede yaşayan Kürtler de yeni hükümeti desteklediler. Ancak yeni hükümet, Kürtlere verdiği sözleri tutmadı. Suriye ve Mısır'da Arap milliyetçiliği ise tavan yaptı. Bunun etkisiyle Kürtçe yayınlar resmen yasaklandı. Böylece Kürtler ile yeni hükümet arasındaki ilişkiler kötüye gitmeye başladı.1954 - 1961 yılları arasında çevre ülkelerden Cezire bölgesine önemli bir Kürt göçü yaşanmıştı. Göçün sonucunda bölge nüfusu yaklaşık 250.000'den 350.000'ne çıkmıştı. Bunun üzerine Suriye hükümeti Cezire'de bir nüfus sayımı yapılmasını kararlaştırdı. Nüfus sayımından amaç bölgeye sonradan gelenleri tespit etmekti. Sayımda 1954 yılından önce bölgede yaşadığını kanıtlayamayan yaklaşık 265.000 Kürt kısa süre içinde yabancı statüsüne sokuldu ve vatandaşlık hakları ellerinden alındı.(1962)

1963 yılında Baas Partisi iktidara el koydu.( Baas kelime anlamı ile yeniden diriliş anlamına gelmekteydi. Baas'ın Suriye'deki işlevi ise farklı dini, mezhebi unsurları Arap milliyetçiliği, sosyalizm ve yine buna bağlı olarak seküler-laik bir anlayış altında kaynaştırmaktı.) Bu parti, Kürtler üzerindeki baskıları arttırdı. Kürtleri potansiyel tehdit olarak değerlendirdi. Baas Partisi Kürtlerin eğitim, seçme seçilme, vatandaşlık gibi temel insani haklarını ellerinden aldı. Kürtleri 'böl-parçala-yönet' politikasıyla baskı altına aldı. Kürtlerin büyük çoğunluğuna vatandaşlık hakkı ve kimliği vermedi. Kürtlerin önemli bir bölümü, Arapların yoğun yaşadıkları yerlere sürüldüler. Ayrıca Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlere Arapları yerleştirdi. Böylece bugünkü Rojava denilen Suriye'nin kuzey sınırında, çoğu aşırı milliyetçi olan bir Arap kuşağı oluşturuldu.(1972-1974)

 Rojava'daki Kürtler ile onların sınırında yaşayan milliyetçi Araplar arasında sürekli bir çatışma ortamı yaratıldı. Kürtlerin yaşam şartları ağırlaştırıldı. Ekonomik yatırımlar yapılmadı. İşsizlik arttırıldı. Eğitim kısıtlandı. Sadece merkezi otoritenin uygun gördüğü çok küçük bir gruba eğitim hakkı verildi.

Kürtçe şarkılar, şiirler, yayınlar, hatta Kürtçe konuşmalar tamamen yasaklandı. Bu yasağı delenler ağır işkencelerden geçildi. Rojava'daki Kürtçe yer isimleri Arapça isimlerle değiştirildi. Yabancı statüsüne getirilen Kürtler, temel vatandaşlık haklarından tamamen yoksun bırakıldı.
2000 yılında Hafız Esad öldü. Beşar Esad'la aynı olaylar artarak devam etti. 2003 yılında PYD kuruldu. 12 Mart 2004- 15 Mart 2011 Yılları arasında Kürtler kısıtlanmış ve ellerinden alınmış olan haklarını geri alabilmek için ayaklandı. Qamışlo'da Esad güçleri bu ayaklanmayı katliam yaparak bastırdı. Dünya kamuoyu maalesef bu katliamı da görmezden geldi. Baas rejiminin bu baskıcı ve bunaltıcı politikası, günümüze kadar devam etti. İşte Rojava Kürtleri'nin yaşam savaşı bu yüzden. Direnmeleri ve mücadeleleri bu yüzdendir. Dünyanın en ilkel kabilelerinde bile temel insani haklar sayılan vatandaşlık hakları, eğitim hakları, kendi anadillerinde konuşma hakları olmadığı için bugün seslerini çıkarıyorlar. Kendi anadillerinde bir şarkı bile söyleyemedikleri için, çocuklarına Kürtçe isim bırakamadıkları için seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Onların bu sesleri tamamen insani ve son derece doğal. Neredeyse yüzyıldır susturulan, baskı altında tutulan sesleri bugün çıkıyorsa, bu ses kutsaldır.
Zulüm edenler, kendi kanlarında boğulacaklardır. Kim olursa olsun, nerede olursa olsun, dini, ırkı, cinsiyeti, ülkesi, toprağı, bayrağı ne olursa olsun, insan olanın yüreği, zulme uğrayanların yanında atmalıdır. Dünyanın neresinde olursa olsun ve kim olursa olsun, savunmasız ve masum insanları katledenleri kınamak, her şeyden önce insan olmanın gereğidir. Dünyanın hiçbir toprağı, hiçbir bayrağı, hiçbir marşı, hiçbir ideolojisi, bir insandan akan bir damla kan kadar kutsal değildir..! İnsanların öldürülmediği her gün bizim için kutsaldır.
Görüşmek Dileği İle…
Kaynakça : Harriet Montgomery, Suriye Kürtleri/ İnkar Edilen Halk, Mustafa Dağ, Lokman Tekim 2000`e kadar Suriye Kürtleri