TAHRİBAT
Değerli dostlarım uzun bir aradan sonra tekrar sizler için bu makaleyi ele aldık. Umarım insanlık ve İnsan Hakları adına daha önce ve bundan sonrada bu makalem dahil olmak üzere yazmış olduğum yazılarım bir nebzede olsa topluma faydası oluyordur.
Böylece o belli başlı siyasi aktörlerin duygusuz ve umursamaz tavırlarından ötürü ruhen piskolojikmen insanlığın gönül duygularına ve de insanlığın yozlaşmasına neden olan bu sinsi tuzaklarından dolayı baş yazımı TAHRİBAT olarak başlamak istedim.
Özellikle son dönemde insanlığın gönül duygularına uygulanan zulüm baskı ve haksızlığa karşı edilen feryatlı çığlığa hepimizin bu umursamazlık ve sessizlikte mutlaka bir suçluluk payımız vardır.
Siyasi empatilerle, koltuk, mevki, makam sevdalılığı uğruna toplumlar arası dinsel ve dilsel gibi ırkçı söylemlerle heba olan sefil toplumların yeterince aydınlanmaması gelecekte olan her nesil için büyük bir felaket anlamındadır.
Dinsel ve dilsel ile değil de, ilk evvella kültürel ahlaklı insanlığı benimsemiş ve topluma faydalı nesiller yetiştirilmeli.
Tüm ırklara dinlere renklere saygılı ve tamamen kin nefretten uzak yürekli bir gençlik yetiştirilmelidir. Şiirlerle ilimle bilimle gerçek bir felsefeyle aydınlanmalıdır. Irkçı tarafçı bencil bir tarihi çocuklara gençlere anlatmanın hiçbir zaman ve hiçbir topluma faydası olmamıştır. Tarihini ve geleceğini yalan üzerine tayin edilen ve kazanım sağlamış gelişmiş bir millet göremezsiniz. Kendi tarihini sürekli olarak abartılı bir şekilde ön planda tutup başkalarının tarihini göz ardı etmekle aslında insanoğlu kendi tarihini tahrip etmekle kalmıyor, kendini bile inkar ediyordu. İşte böylece baş yazımızda yazdığımız gibi gönül kırgınlığa yol açıp toplumlar arası olan diyalogda tahribata neden olur.
Bugün ORTADOĞU dediğimiz bu coğrafyada insan hakları hak ve hukuk üzerine gerçek anlamda bir ihlal söz konusu olduğu için hem dini hem dili duygular üzerine istismar edilmiş bu toplum böylece felsefe bilim ilim sahici bir İslam dininden uzak kalmış kuran la hiçbir alakası bile olmayan gerçek dışı rivayetlerle yozlaşmış tamamen çıkarlar üzerine dizayn edilmiş bir din anlayışı ile otorite edilmektedir.
Gelişmiş ülkelerin çoğu bu çağ dışı otorite ve totaliterlikten tamamen arınırken geri kalmış ülkeler demokrasiden uzak tarih felsefe sosyoloji ve bilim gibi edebiyattan çokca uzak bir geri kalmışlıkla karşı karşıya kalmaktadır.
Böylece ekonomi ve bilimle gelişen toplumlar gelişmeyen milletlere tahakküm etme cüretinde bulunmaktalar.
Emperyalist güçlerin gelişemeyen toplumlar üzerine gerek rant ve çıkar uğruna biribilriyle kırdırmak gerek cahiliklerinden faydalanmak gibi köleleştirme amaçlı kazanımlar sağlamaktadırlar.
Hiç dikkat ettiniz mi?
Hukuk temeli sağlam ülkelerde gerek ekonomi istihdam gerek insan hakları gibi sistemleri en üst düzeyde tıkır tıkır işlemektedir.
Onlarda din ile siyaset ve ticareti birbiriyle karıştırılmaz.
Hatta siyasetçilerin,yöneticilerin ve iş dünyasıyla ilgilenenlerin yönetim ofislerinde iş yerlerinde dini levhaların asıldığını göremezsiniz.
Onlar hiçbir zaman dünyevi işlem ve işleri için dini duygular kullanmazlar dini duygulara yenilen toplumları kendi dinleriyle kulanırlar.
Hatta dil renk ve her tür ırkçılık denen hastalıktan uzak yaşamayı prensip edinirler. Din dil renk veya bölgesel ayırımcılığa zaafı olan toplumları kendi zaaflarıyla uğraşırlar.
Çünkü din çok hassas bir meseledir ve insanoğlu için manevi değeri yüksek bir mevzudur. Bununla insanların duygularını tahrip etmek insanlığı aldatmak gönül duygularını zedelemek demek o toplumun aynı zamanda duygularını ve maneviyat medeniyetini'de yok etmek demektir. Böylece insan olarak toplumun dünya bakışını gelişimini ilmini bilim ve yaşam sevincini tahrip etmemek için insan olarak hepimize büyük bir sorumluluk düşmektedir.
Yangın yerine dönmüş bu coğrafyada emperyalizmin pençesine düşmesinin en büyük nedeni dini mezhep çatışması açıkça söyleyebiliriz.
Onlar için en kolay bir yol bu toplumları kendi inançlarıyla ve inandıkları dinleriyle terorize etmeleridir. Emin olun bu zaafların üzerinde yazdıkları senaryoların seçilen ve seçmenin suçluluk payı mutlaka vardır.
Seçilen seçmenin feryadını taleplerine kulak tıkadıkça seçmende seçilenin umursamazlığını görmezden geldikçe bu coğrafya ve bu coğrafyanın toplumları üzerinde oynanan oyunlar yazılan kirli senaryolar sona ermeyecek gibi görünüyor.
Ve böylece bu coğrafyanın ateş hattında kurtulmanın tek yolu gerek gönül gerek beyin tahribatından kurtulması şarttır.
Bu duygular içinde tüm insanlığa ufku açıklığını ümit eder sevgi ve saygı çerçevesi içerisinde birlikte bir yaşam diliyorum kalp gözümüz açık olsun.