Çağdaş demokrasilerde siyasilerin atanmış değil, "seçilmiş", kalibresi, bilgisi, donanımı yüksek insanlardan oluştuğunu tespit edelim. Halkına içtenlikle hizmet ettiklerini, gerektiğinde de istifa mekanizmasını hayata geçirdiklerini hiç unutmayalım.
Bizdeki durumu bilmem söylememize gerek var mı? Bitlis adına konuşalım. Gerekmedikçe, selam vermelerini bırakın, selam almayan siyasiler çoğunluktadır. Hatta onlara öykünen bazı STK yöneticileri de dikkatimden asla kaçmaz.19-22 Aralık 2013'de İzmir'de, Bitlis Tanıtım Günleri'ndeyiz. Alsancak'taki eski fuarın olduğu bölgede, kapalı alanda çok insan var. 5000 kişi içerde. 2 misli de dışarıda. Ben de kitaplarımla oradayım. İlk günkü izdihamda onları nasıl sunacağımın hesabındayım. Bitlis Belediyesi'nin devasa stantı dikkat çekici. Akşama yakın, Başkan Fehmi Alaydın'a bir selam vermek için sokuldum. Sohbetin sonunda stantta sunum yapabileceğimi kesin olarak söylüyordu. Ancak ertesi gün öğleden sonra bir belediye görevlisi kulağıma başka bir şeyi de fısıldıyordu:
-Servet Hocam, Sn .....milletvekilimiz burada kitap imzalamanızdan hoşnut değil. Kaldırsın, başka bir yere götürsün kitaplarını dediler. 'Belediye stantında parayla sunum yapılmaması' emri verilmiş. Çarşı zabıtasıyla muhatap olmuş 'pazarcı esnafı' yerine konulmuş. Çok da ağırıma gitmişti iş:
-Vekil Bey gelip kendisi o sözleri etsin ya da buradaki TV kanallarını çağıralım karşılıklı konuşalım onunla. Git aynen söyle, dedim. Durumu ertesi gün öğrenen başkan işi düzeltiyor. Nezaketini de eksik etmiyordu.
Aynı gün, arkasına takılmış büyük kalabalıkla stanta gelenin önemli bir siyasi olduğunu anlamıştım. Oturttular. Etrafını çevirdiler. Kahveler, çaylar, ikramlar. Gözüm orada. Tabi az sonra gene aynı haberci:
-Abi kitap sunalım buna, dedi Fehmi Başkan. 2 farklı kitap aldım ve yaklaştım. Ege bölgesinin bir kentinin belediye başkan adayı. Üstelik partinin hem MKYK üyesi hem de genel başkan yardımcısı. Bakın, zat-ı muhterem oturuyor ve başkanla konuşuyor. Etraf şakşakçılarla dopdolu. Karşısında 2 kat eğileceğime, çömelerek kitaplarımı imzaladım. Hızlı hızlı da içeriği ve yazma maceramı anlattım. Adam kafasını 1 kez yarım döndürdü. Sonra da hepten vazgeçti. Ben tabi her şeyi boşluğa anlattım durdum. Bir an dedim ki:
-Ulan Servet, vazgeç, al kitapları dön git. Bu herif de burada kalakalsın. Ama bunun bir skandal yaratacağını ve başkana da ayıp olacağını düşünerek vazgeçtim. İşim bitince hızlı adımlarla uzaklaştım adamın yanından. Dedimki kendi kendime:
-Sen belediye reisi olsan ne olur, olmasan ne olur? Burada nasıl bir insan olduğunun işaretlerini zaten verdin. İnşallah kazanmazsın. O halk da seni seçmez'.
Çok kuvvetli olduğu söylenen o yerde seçilememiş. Kös kös de dönmüştü Ankara'ya. Ama ne gam. Başarısızlığına rağmen partisindeki görevi gene devam edip gitmişti kibirli, mağrur Egelinin.
Evet dostlar; Bitlis akademisyenlerinin, araştırmacılarının eser üretmedikleri bir vasatta çıktım yola. Yazabilme kudreti, kişinin edebi gücü kadar, beğenilme duygusunu yaşaması adına da korkulu bir süreçtir. Zira sınav alanı kadim Bitlis, not verecek olanlar da sahipleri ve Bitlis dostlarıdır. Bu itibarla, kılı kırk yararak, belleğimdekilere, biriktirdiğim folklorik donelere, derleme araştırma notlarıma yenilerini de ekleyerek oluşturdum eserlerimi. Yazacak, aktaracak, taşıyacak çok şey var. 8 yıl içinde Bitlislilerin ve Bitlis dostlarının güvenini kazanmak büyük bir motivasyon oldu. Negatif noktalardan daha az bahsederek güzel noktalara geçmek istiyorum.
Bakın, ilk grup saydığım siyasiler, yönetici elit ve STK yöneticilerine yığınla, bedelsiz sunduğum kitapların eleştiri, temenni boyutunda geri dönüşleri hiç olmadı. Buna karşılık ticari olmayan küçük bedellerini ödeyerek alanların onları okuduklarını anlayabiliyorum. Halktan, çalışan, okuyan, yazan kesimden, folklor camialarından az veya çok dönüşler aldım. 2'şer, 3'er takdim ettiğimde mimik ve jestlerle memnuniyet ifadesi bile göstermeyen o ilk grup insanların eserleri okumadan bir kenara attıklarını hep düşündüm. Özellikle son eserim olan, 850 küsur eski fotoğraftan oluşan büyük Bitlis Albümü'nü ilk grup insanların desteğiyle çıkarabilmenin zorluğu da artık anlaşılıyor. Dostlar, bu son albümün, devasa eserin kıymeti benimle değil, kentimizin soylu tarihi, dillere destan güzelliği ile ilgili. Kötü örnekler bunu kotarmama mecbur kıldı beni. Çok şükür ortaya da koyduk eseri. 10 kişilik ekiplerle yola çıkılan ve üretilen Tatvan albümlerine Tatvan'dan verilen destek ortada. Bitlis kent merkezinden, kurumlaşmış olan STK'lardan buraya tıs bile çıkmadı.
Ses sanatkarlarına, yazar çizerlerine alan açmada, arşiv niteliğindeki güzel eserleri yaratmada, yardım edip sunmada asla cimrilik göstermez Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır kent yöneticileri ve halkı. Ürettikleri bir yığın iş ortada. Bu ayıp bize yeter. Yazabilen, çizebilen, konuşabilen, seslendirebilen insanların seslerinin, avazlarının, yazılarının, eserlerinin objektif kriterlerle değerlendirilmesi, tarafgir davranılmayarak yaşama geçirilmesi çok mu zor?
Stantlarda istenilmeyen, 'bizi sabote ediyorsunuz' garip laflarını eden, kenti tanıtma adına bir '25 kuruşluk' CD'yi bile oraya koymayan kişilerle çok işimiz var bizim. Meydanı bu yeteneksiz, iş bilmez kişilerle dolduran en üstteki kişilerle de.
Kalıcı olan insanlar spor, sanat ve kültür adamlarımızdır. Halkımızın bunu unutmaması gerekiyor. Abartılı siyasetçi, yönetici elit pohpohlanması, çıkara dayalı övgüler, peşlerinden ayrılmama hali gerçekten üzüntü vericidir. Saygın, iz bırakmış, yetenekli siyasiler, yöneticiler istisnadır tabi.
Birer STK gibi çalışan bir elin parmaklarını fazla da geçmeyen kişileriz. Sizlerin, üniversitenizin yapamadığını yapmaya hazır, bilgili, tutkulu, sevdalı, yetenekli insanların önünü tıkamayın, ardına kadar açın lütfen. Açın ki, aynı motivasyonla, devamında da entelektüel normu yüksek, ulusal ölçekte ses getirecek, prestijli büyük Bitlis Gecelerini de gelip yapalım. Yaşayan, rahmete göçen ses, saz, söz üstatlarının, folklorcuların ahde vefa dolu saygı gecelerini de. Bu gücümüz inanın fazlasıyla var. Saygılarımla...