Hukuki ve siyasi gerçekler karşısında self-determinasyon ilkesi, uluslararası hukukun genel bir ilkesi olarak kabul edilmektedir. Kürtlerin bağımsız devletlerini kurmak istemeleri de son derece meşrudur.
Devleti olmayan nüfusu kalabalık olan halklardan biriside Ortadoğu'nun en büyük dördüncü etnik grubu olan Kürtlerdir. Bugün siyasî olarak özerk, federal bir bölge olarak uluslararası resmî tanınmaya sahip olan tek bölge Irak'ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi'dir.Dolaysıyla değerli Başkan Mesut Barzani yönetimindeki KÜRDİS HÜKÜMETİ bütün diplomatik ve hukuki yolları devreye sokarak, Kürt halkının arzusu yolunda Bağımsızlık ilan etmelidir. Çünkü self-determinasyon hakkı, insanların ülkelerinin kaderini belirlemeleri içindir.
Günümüzde her ne kadar bazı devletler, kendi çıkarlarını esas alarak self-determinasyon ilkesinde farklı politikalar izlemektedirler. Geçmişte de sömürgeci güçler bu ilkeye mesafeli yaklaşmışlardı, çünkü BM Şartı'nda belirtilmeyen pek çok vazifenin kendilerine yükleneceğini düşünmüşlerdi, günümüzde ise durum tam tersidir, emperyalist güçler bugün, ulusal sınırların yeniden belirlenmesine ilişkin bütün meseleleri gündemlerinde tutmaktadırlar. Örneğin Birleşmiş Milletler Adalet Divanı'nın Namibya ile ilgili 1970'te, Batı Sahara ile ilgili olarak 1975'te ve Doğu Timor ile ilgili olarak da 1995'te vermiş olduğu kararlarında, self-determinasyon hakkının bir uluslararası hukuk ve gelenek kuralı olduğu anlatılmıştır.
Bu durumda halklar kendi yönetim biçimlerini serbestçe tayin edebilirler Dış müdahaleden bağımsız olarak yaşadıkları ülkede kendi egemenliklerini sürdürebilirler. Temsili demokratik hükümetler kurabilirler. Eğer mevcut devlet ülkesindeki halkın bütününü temsil eden bir yönetime sahip değilse, halkın bir kısmı dinsel, dilsel, ırksal nedenlerle kendilerini yönetimde temsil edemiyorsa bu grupların Güney Afrika'da olduğu gibi self-determinasyon hakkı vardır. İşte bu hakkı garantiye almak için ulusların kendi kaderlerini tayin etme özgürlüğünü savunanların düşünceleri hukuki ve siyasi acıdan doğru bir yaklaşımdır.
Halklar arası hukuk ve gelenek kuralının direktif verici olup olmadığı konusu, öğretide ağırlıklı olarak bir Ius Cogens kuralı olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda self-determinasyon, pragmatik bir ilke değil, saygı gösterilmesi gereken bir haktır. Self-determinasyon hakkına aykırı bir anlaşma Irak'da yapılsa bile bu anlaşma Adalet Divanı kararlarına göre geçersiz sayılacaktır. Kimse bu hukuki realiteyi unutmamalıdır, Kürt halkı olarak büyük fırsatların doğduğu bir dönemden geçiyoruz, Kürdistan'ın bağımsızlığı siyasi nedenlerle günümüzde ertelenebilir, ancak bundan değerli Başkan Mesut Barzani yönetimi vazgeçmemelidir.
Türkiye coğrafyasında yaşayan Kürtlerde ise sorun değiş bir siyasi yapılanmayla çözülebilir, sürecin siyasal boyutu 'demokratik özerklik' üzerine odaklanmış durumdadır. Demokratik Konfederalizm, dört parçaya bölünmüş ve dünyanın her tarafına yayılmış olan Kürt halkının demokratik birliğinin ifadesidir. Kürt ulusunun kendi içindeki sorunlarının çözümünde demokratik birlik ilkesini esas almaktadır.' Demokratik özerklik, onu ortaya atan taraflarca sıklıkla gündeme taşınırken ve hatta pratikleştirilirken, henüz 'mecliste detaylı olarak tartışılmamıştır. 7. Haziran 2015 seçimlerinden sonra bu durum mecliste tartışılarak sorunun çözümünde belirleyici olacaktır, düşüncesindeyim.