İnsani düşünebilme yetisi ve bize bahşedilen hissiyati özellikleri de dikkate alırsak, insan olarak çok farklı duyguları içimizde barındırdığımızı kabul edebiliriz.
Bu bazen bir insana duyulan sevgi, bazen de cansız bir nesneye ve ya bir bitkiye duyulan bağlılık ve ya aşkta olabilir. Çünkü aşk kelimesi sadece insana duyulan ve sadece insanı ilgilendiren bir sevgi şeması değildir. İnsanların çoğu karşı cinsten çok farklı nesnelere de aşık olabiliyor. Örneğin annesine aşık olan insanlar ...Yaptığı işe, elindeki nesneye aşık olan nice insanlar vardır. Cüneyt Arkın'ın bir filminde evlendiği gece kalkıp geyik avına gittiği filmi bazılarımız izlemiş ve büyük ihtimal hatırlar. Onu oraya götüren avcılığa duyduğu aşk ve insani aşkı gerisinde bıraktıracak kadar muazzam duygu yoğunluğu. İşte sevgi ya da aşk bazen böyle bir şey, sınırı ve vakti yok, olmuyor. Çok temiz ve sınırsızdır. Tabi temizliği her zaman için geçerli değildir. Ve kendini aşan sınır, insanlara muazzam zararlar verebilmektedir. İnsanlar günümüzde en çok sevdiği insanları üzer duruma gelmişler. Daha da ötesi sevdiğini öldürecek ya da onun için birilerini öldürecek duruma. Sizce sevgi bu mudur? Hani sevgi evrenseldir derler. Aslında şu an yaşadığımız dünya kaosuna bakarsak sevgi öldürmektir tanımı yer aldığını görürüz. Böyle bir katliamın evrenselliği nerde olabilir diyorsanız cevap gayet açık, insan olarak nitelendirdiğimiz canlıların kalplerinde, kişiliklerinde ve hayatı algılayış biçimlerinde. Bazı İnsanlar günümüzde yaşadığı aşkı ve ya sevgiyi o kadar aşağılara indirgemişler ki, maldan öte bir fark bırakmamışlardır. Aksi bir durum yaşanınca ya ölüyor ya da öldürüyor.
Gazeteler de her gün manşet olarak gördüğümüz aile cinayetleri bunun ayrı bir belgesi. İşin sıkıntılı tarafı buya manşetlere konu olan insanların çoğu, bir zamanlar birbirlerini deli gibi sevip, birbirleri için her şeyi göze alan insanlardan oluşuyor. E hani o büyük aşk ne oldu? Tuz buz oldu derler ya aynen öyle. Aslında Yılmaz Erdoğan bir sözünde çok güzel diyordu 'insanlar sevgiyi ve ya aşkı yaşarken, ne gördüklerine değil, ne verdiklerine bakıyor' gerçekten öyle. Ama belli bir süre sonra kendilerine verilen ya artık tat vermez ya da eskisi gibi verilmez, eksilir. İşte o zaman çok ciddi sıkıntılar yaşanır. İnsanlar bunları yaşarken her şey gayet doğal yaklaşıyor ama kendinden ve hayatından verdiği tavizden haberdar bile değil. Ya sonra! Ne değişiyor da canım dediğimiz insanın canına kıyacak kadar vahşileşiyoruz. Evlenirken de aynı yastığa baş koymaya söz verilir. Sonra ne oluyorsa kendisi o yastığı boş bırakacak cinayetlere yol açıyor. Ardında bıraktığı onca masum gözyaşını hesaba katmaksızın. İnsan her şeyi unutarak yaşaya bilir ama her şeyi hatırlayarak asla yaşayamaz.
E hatırladıkları şeyler kin ve nefreti barındıracak cinsten olunca en büyük aşklar diye nitelendirdikleri sevgi şeması ölümle sonuçlanıyor. Ünlü bir düşünürün çok güzel bir sözü vardı 'Mutluluk haddini aşarsa azap olur' gerçekten de öyle. Yılların emeği, yürek sevgisi, hayat mücadelesini yaşamadığınız yüreklerde barınmanız çok zor olur. Belki biraz abartmış olduk ama en ölümcül duygu bana göre Aşk. Livaneli'nin dediği gibi 'Aşk, bir uçurumun kıyısında gözü kapalı yürümektir'. İşin kötü tarafı o uçuruma bizi yuvarlayanlar veya yaklaştıranlar hep çok yakınımızda olan insanlar oldu. Çoğu zaman bize elini uzatanlar ise hep çok uzaklardan, belki de hiç tanımadığımız birileri oldu.
Gerçekten sevebildiğiniz, sevdiğiniz insanlar varsa sahip çıkın ama öldürmeyin. Hiçbir sevgi sonunda kıyameti barındırmıyor. Oraya, o sonu biz ekliyoruz. Sonra suçlu olarak da ya hayat diyoruz ya da kader. Ama her şey bu kadar basit değil. Çünkü şekillendirdiğimiz hayat bizim irademiz sonucu var olmuştur.
Yanlış anlaşılmadığınızdan emin olduğunuz bir yürek varsa kaybetmeyin. Yoksa sadece fiyatın bilindiği , değerlerin yok sayıldığı hayat tezgahında bir mal olmaktan başka seçeneğiniz kalmamıştır ve kalmayacaktır.
Sevgi sadece seni seviyorum demek değildir. O kelimenin bütün sorumluluğunu alabilmek Ve bütün canlılara sevginin evrenselliğini sunabilmektir.