Ergenekon davası Türkiye siyasetinin en gürültülü gündemlerinden biri olmuştu.

6 Ocak 2012 de tutuklanan 26. Genel Kurmay başkanı İlker Başbuğ tutukluluğunun 26. Ayında tahliye oldu. Tutuklanışı gibi tahliyesi de gündemi epey meşgul etti.

Bir kadın katili ve Gazi olayları provokatörü olan Osman Yıldırım gibi adamların itirafları ile yıllardır halkların gündemini, zihnini algı yönetimine tabi tutan derin ya da derinliksiz olanıyla devletin ta kendisidir.

Her dönem özellikle son zamanlarda seçim dönemlerinde 12 Eylülleri, 28 Şubatları yaşayan sağcısı, solcusu ve dindarıyla her bir kesimin en hassas oldukları darbe-cilik karşıtlığını gündemleştirmek ve siyasete malzeme etmek, usta politikacılar tarafından en getirisi olan argümanlardan biri olduğu çok iyi kavramış durumdalar.

Geçtiğimiz seçimlerde en büyük darbeci karşıtı söylem ve mağduriyetleri üzerinden asla oy alamayacakları çevrelerden bile ciddi destek almışlardı.

Arap cahiliyesinde helvadan yaptıkları putları yiyenleri hatırlıyorum.

En güzel prim darbe karşıtlığı ile kazanılıyordu. Ona göre kanunlar düzenleniyor, yargı kararları takdir ediliyordu. Birileri 'ben onların avukatıyım' derken bir diğeri 'ben de darbecilerin savcısıyım' diyordu. Aynı iktidar, aynı başbakan ve hemen hemen aynı parlamento ortada peki ama değişen ne?


O gün üretilen putlar, sayısız benzerleri gibi nasıl oldu da bu kadar pervasızca yenmeye başladı?

O günlerde Ergenekon darbecilerine ve İlker Başbuğ'a küfredenler, 'darbecilerle hesaplaşılıyor' diyenler bugün 'Rahmet' okuduklarını söylüyor.


'Darbelere dur de' ve 'Darbeye karşı 70 milyon adım' eylemlerinde İslami çevrelerin önde gelen şahsiyetleri ve STK'ları kortejin en önünde 'çeneni kapa, çeneni kapa, İlker Başbuğ çeneni kapa' diye hep birlikte haykırmıştık.

Şimdi anlaşılıyor ki o gün iktidarın elini güçlendirdiği ve o zamanın konjonktürü böyle gerektirdiği için destek vermelerinde bir sakınca yoktu. Darbe karşıtı eylemleri yapanlar da o günler de henüz 'gezi zekalı' olarak itham edilmiyorlardı.

O günlerde İlker Başbuğ'a lanetler okuyan bu şahsiyetler şimdi televizyon ekranlarında ve yazılarında İlker Başbuğ'a aslında ne kadar haksızlık yapıldığını aslında asıl düşmanın başka çevreler olduğunu konuşuyor ve yazıyorlar. Başbuğ'a rahmet ve şefkat göstermekte yarışıyorlar. Çünkü bugünkü konjonktür böyle gerektiriyor. Çünkü beyefendi böyle istiyor.

Nasıl olsa halk kitleleri balık hafızalı ya onlara göre.

Bir daha ki seçimlere de yeni darbeler, yeni düşmanlar bulunur. Burası Türkiye...

Şamil Tayyar'ın misyonu bitti mi?

Hatırlarsınız kitleler 12 Eylül, 12 Mart ve 28 Şubat gibi darbe süreçlerinin yaşamlarında bıraktığı travmaların da etkisi ile on binler yollara, meydanlara dökülmüştü.

Şamil Tayyar adı darbeler sürecinin ifşası ile birlikte ortaya çıkmıştır. Bu konuda yazdığı kitapları, yazıları, haberleri ve röportajları popülaritesi yükselmiş, bu hizmetleri ile o günün şartları içinde ve özellikle seçimlerde iktidarın elinin önemli şekilde güçlenmesine sebep olmuştu.

2003'te henüz yeni seçilen bir hükümet iken, darbe teşebbüsleri ile siyasi liderlerinin ve Ak parti'nin devrileceğini ekran ekran dolaşarak Ergenekon'un varlığını ispat etmeye ve bu teşebbüslerin bir darbenin parçası olduğunu anlatmaya çalışanlardandı. Destek vermeye yanaşmayan siyasileri 'omurgalı durmamakla' suçluyordu.

5 Ağustos 2013 te Ergenekon darbecilerine müebbet ağır hapis cezaları verildiğinde övgüler yağdırmışlar ve 'bu karar vesayetçi darbelere en ağır darbe olmuştur' demişti.

Şamil Tayyar 10 Şubat 2009 da Hurşit Tolon'un tahliyesine tepkisini şu sözlerle göstermişti;


'Ben bir siyasi müdahaleden ziyade; Ergenekon lobisinin daha etkin biçimde çalışmaya başladığını düşünüyorum. İki emekli generali dışarıda tutan ve Veli Küçük ile İbrahim Şahin noktasında davanın yol almasına çalışan bir faaliyet olduğunu düşünüyorum. Gelinen noktanın da bu kaygılarımızı güçlendirdiğini gösteriyor. Ergenekon lobisi çalışıyor. 1 numara giden yolun önüne çok yüksek bir bariyer kondu. Bırakın bariyeri aşmayı, bariyer öncesi mevziler de kaybediliyor. 1 numarayı alacak irade görünmüyor.'

1 numara tehlikesi kalmadı artık. 1 numarayı alacak irade görünmüyor.

Bugün artık aynı 28 Şubat davası gibi Ergenekon davalarının da bir anlam ve değeri kalmamıştır.

Şamil Tayyar içi boşaltılan bu dava için aylardır inisiyatifini kullandığı ve belirttiği aşikar olan Başbakan için ne diyecektir?

Yine 'siyasilerin omurgasız duruşları' diyebilecek midir?

Ya da artık Şamil Tayyar gibiler misyonunu tamamladılar mı?

Her seçim dönemlerinde gündemleşmesi gelenekselleşen darbe davaları iddiası ile halk üzerinde algı operasyonlarını yapanlar da bir başka darbeyi yapıyor olmasın?...