2015 yılına girmemizle beraber barış süreci ister istemez konjoktürel ve psikolojik yeni bir evreye girmiştir.

Bununla birlikte o denli de sorumluklar, hassasiyetler ve beklentiler azami ölçülerde doğal olarak artmıştır.

Ülkemiz kuruluşundan bu yana maalesef kendi halkları ile başı hiç hoş olmamıştır. Süsten sürekli bir şekilde özellikle bazı halkları ve inançları kendine karşı potansiyel tehlike olarak görmek paranoyasından kurtulamamıştır. Aslında tam bir paranoya da sayılmaz zira bu halklar ve inançlara uyguladığı baskı, zulüm ve hatta soykırımlara varan politikaları sebebiyle hiçbir zaman başını yastığa rahat koyabilecek psikolojiye sahip olamamaktadır.

Son iki yıldır uzun yıllarıdır devam eden savaş hali nispeten durağan bir süreçtedir. Her ne kadar her basamakta yüreklerimiz titriyorsa da asıl bedelleri ödeme noktasında bulunan halklar şimdiye kadar hiç olmadığı şekilde 'tek seçenek olan barışta ısrarlı' olduklarını gösteriyorlar.

Bu sonuçtan bile yola çıkarsak sorun denilen mevzunun artık bir 'Kürt sorunu değil, sistem sorunu' olduğu aşikardır.

Bütün bir ülke halkı olarak 2015 in barışa olan umutlarımızı güçlendirmesini beklediğimiz ortadadır.

Baharla birlikte seçimler sürecine girmek üzere iken barışın müjdelerini başta yıllardır büyük bir sabır ve bedellerle umutlarını kaybetmeyen Kürt halkımız ile birlikte hepimiz beklemekteyiz.

Barışın müjdelere evrilmesi halkların bekletişi göz ardı edilmemelidir. Acı ama milyonlarca insanımızın gözü kulağı duvarların ardındaki sevdiklerinin yakınlarının bir müjdesini alabilmeleridir.

Kürt halkının eşit ve insanca yaşama haklarını savunduğu için önder bilip yıllardır yolunu gözlediği Sayın Abdullah Öcalan için uzun zamandır özgürlük kampanyaları deva etmektedir. Bir halkın barışa ve özgürlüğe adanışını görüyorum bu çabalara baktıkça.

İktidar tarihi bir fırsat ile karşı karşıyadır. Baharla beraber bütün halkımız, barışın baharını, özgürlüğün müjdelerini yaşamayı hak ediyor.

Kur'an'daki vurgular içinde en gözardı edilen 'Kölelere Özgürlük' ve 'Kölelelik zincirlerini parçalamak' hakikatidir.

'Biz insana iki göz vermedik mi? Bir dili ve iki dudağı yok mu onun? Ona yürüyeceği iki yol gösterdik. Fakat o zor olana yanaşmadı. Bilir misin, nedir zor olan? Bir kölenin zincirlerini kırmak…' (Beled: 8)

Bütün bir Türkiye halkları olarak tam da bu süreçte müjdeleri beklemekte haksız değiliz. Barış süreci 'Genel siyasi bir af' ile desteklenmelidir. İktidar 13 yıllık sürecinde yeni bir sayfa açılmak üzere iken tarihsel, psikolojik bu hakikati görmeli ve en seri bir şekilde gerekeni yapmaktan imtina etmemelidir.

İslam tarihinden vermek istediğim şu örnek Hz. Ali gibi ferasetli ve basiretli yöneticilerin her zaman tarihte ayrı bir yeri olduğunu göstermektedir.

Hz. Ömer'in hilafeti sırasında Suriye'nin fethi sebebiyle sayıları yüz bini bulan erkekli kadınlı esirler ele geçmişti. Bu kadar insana ne yapılacağı sorun olunca Hz. Ömer sahabeleri topladı ve onlara görüşlerini sordu. Yapılan tartışmalar sonucunda hepsi için 'idam' kararı çıktı. Fakat bu Hz. Ömer'in içine sinmedi ve kararı kabul etmeyerek, o anda hasta olduğu için toplantıya gelemeyen Hz. Ali'ye haber gönderdi ve görüşünü sordu.

Hz. Ali: 'Ey Ömer! Bunların hepsi Bizans'ın zulmü altında inleyen sefil ve biçare insanlardır. Artık bunlar bizim halkımızdır. Bunların kolları ve cesetleri kazanıldı, şimdi de yüreklerinin kazanılmasına sıra geldi. Görüşüm şudur: Hepsini kayıtsız şartsız serbest bırak! İslam'ın sevgi, merhamet ve adaleti altında saadetle yaşasınlar. Varsınlar çoluk çocuklarına kavuşsunlar.'1

15- 20 yıl, hatta daha fazlasıyla duvarın ardında sevdiklerine hasret binlerce siyasi mahkum ve aileleri bu müjdeyi beklemektedirler.

Sayın Abdullah Öcalan ile birlikte bütün siyasi mahkumları özgürlüğe kavuşturacak 'Genel siyasi bir affı' bunca bedellerden sonra ve barışa bir adım kala bu ülke halkı hak etmektedir.