Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi devlet politikası inkâr ve dönüştürme mantığı ile şekillenmiş, bu mantığın temsilcisi Partiler yıllarca Tek başına ülkeyi yönetmiştir.

Bu topraklarda yaşayanların tarihi, medeniyeti, dini, dili, ırkı, mezhebi, kıyafeti, dış görünüşü, yazısı… Kısacası neyi varsa inkar edilmiş. Onun yerine batı medeniyeti ve değerleri ile dönüştürülmeye çalışılmıştır. Ülkenin resmi politikasındaki hedef 'batı uygarlığının seviyesine çıkmak' olarak gösterilmiştir.

Bu inkar ve dönüştürme politikalarına itiraz etmek vatan hainliği ile eş tutulmuş, itiraz edenler suçlu ilan edilmiş ve suçlananlar ya ülkeden kaçarak canını kurtarmış, ya yakalanıp yargısız infazlarla öldürülmüş ya da zindanlara atılmıştır.

Bu kısa hatırlatmadan sonra gelelim sadede

Ak Parti yukarıda saydığım inkar ve dönüştürme politikalarına itiraz eden bir dil kullandığı için iktidara oldukça güçlü gelebilmiştir. Zira kurucusu ve halen lideri olan Tayyip Erdoğan da sisteme itiraz ettiği için önce zindana atılmış, sonrasında defaten komplolarla önü kesilmek istenmiş ama milletin desteği sayesinde şu an Cumhurbaşkanlığı makamına seçilmiş durumdadır.

Ak Partinin 12 yıllık iktidarı döneminde millete yapılan zulümler tamamen bitmese bile oldukça azalmıştır. Artık kanunda suç olsa bile bazı gayri hukuki, gayri mantıki, gayri insani (öğrencilerin başlarını örtmeleri gibi) bazı uygulamalar pratikte yok sayılabiliyor.

Ancak gerek 28 Şubat döneminde yapılan DGM yargılamaları gerekse 90'lı yılların olağan üstü bölge döneminde güvenlik güçlerinin kan donduran uygulamaları sonucu o dönemde suç uydurularak göstermelik mahkemelere çıkarılan ve hapis cezası verilen insanların bir kısmı ceza evlerinden tahliye edilmişken bir kısmı halen o zindanlarda adalet bekliyor.

90'lı yılların kaotik ortamında devlet güçleri ile PKK arasındaki savaşta sahneye kendisine Hizbullah adını veren bir aktör daha çıkmış ve PKK ile silahlı savaşa başlamışlar. Hizbullah adını kullanan örgüt, bölgedeki İslam alimlerinden, Müslüman halktan ve İslami gruplardan destek istemiş, bu kirli savaşa bulaşmak istemeyenlere yönelerek önce tehdit ve dövme sonra satırlara doğrama ve ardından kurşunlama, bombalama ve tarama gibi yöntemler ile çok sayıda İslam alimi, memur, öğrenci ve esnafı şehit etmişlerdi.

Bu kaotik can pazarı ortamında, kendilerine yapılan saldırıları bertaraf etmek amacı ile meşru müdafaaya başvuranları dönemin güvenlik güçleri yakalamış, o tarihlerde Ebu Gureyb ceza evini aratmayan ortamlarda yapılan işkenceler altında alınan ifadeler, imzalatılan tutanaklar delil gösterilerek savcılığa çıkartılmadan direk mahkemelere çıkartılarak en ağır bir şeklide cezalandırılmışlardı.

Tek suçları kendilerine dayatılan kirli savaşta PKK ile Hizbullah adını kullanan örgüt arasında taraf olmamak olan insanların bir kısmı 20 yılı aşkın bir süredir ceza evlerinde yatmaktadır. Verilen cezalar ömür boyu hapis olduğundan yatmaya da devam etmektedirler.

Bu yazdıklarım o dönemde tutuklanıp halen içeride olan Emin Tenşi'nin yakınları tarafından ulaştırılan bilgilerden derlenmiştir. Ancak gerek bölge insanı gerekse o dönemi takip edenler bu bilgilere yabancı değiller.

Ak Partinin 'Adaleti' burada gecikmiştir, o dönemin karanlık günlerini aydınlatmak parti amblemde kullanılan ampül'ün bir sorumluluğudur. Başta Diyarbakır olmak üzere bölge milletvekilleri olaya el atmalı bu yaranın kanamasını durdurmalıdır. TBMM harekete geçirilmeli o dönemde yapılan yargılamalar gözden geçirilmeli ve gerekirse yeniden adil yargılamalar yapılaması için adım atılmalıdır. Bu başta Ak Partili olmak üzere diğer Millet Vekillerinin de vicdani sorumluluğudur.

Basın yayın kuruluşları da bu konuya parmak basmalı, gerekirse bu insanlarla görüşüp o dönemim karanlıkta kalan kısımları aydınlatılmalı ve kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

İnsan hakları örgütleri ve STK'lar bu insanlar için adalet talep etmeli ve kamuoyu oluşturmalıdır.

O dönemde meydana gelmiş çok sayıda faili meçhul cinayet ve kayıp vakası da halen aydınlatılmış değil.

Onlar aydınlatılamıyor ise bile, ceza evlerinde suçsuz yere yatan normal şartlarda o dönemin zulmüne ortak olmadıkları, oyunbozanlık yaptıkları ve belki de ülkeyi ciddi bir kaosa sürükleyecek olan bir projenin başarısız olmasına sebep olan Emin Tenşi gibi insanların ödüllendirilmesi gerekirken zindanda çürümelerinin önüne geçilmelidir.

Vesselam