Bazen insan kendini çıkmazda hisseder. Hayat adına, umut adına her şey bitti der ve köşeye çekilir. Bütün kapıların yüzüne kapandığı ve uzattığı elinin tutulmadığını sanar. Belki hayattan el etek çeker.
Hayat bu yeri gelir öyle sıkıntılarla karşılaşırız ki sanki dünyada sıkıntısı olan tek bizmişiz gibi hissederiz. Bu sıkıntıların, çıkmazların içinde de kendimizi yapayalnız sanırız. Oysa yalnız olmadığımızı kendimizde biliyoruz ama bazen bildiğimizi unutabiliyoruz.Nasıl derseniz bu soruya Rabbimizin ne buyurduğuna bakalım.''Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.''(Kaf 50/16) İşte bildiğimiz bilip de unuttuğumuz gerçek bu. Yani Rabbimizin bize bizden daha yakın olduğu gerçeği. O bize yakın peki biz ona ne kadar yakınız? Aslında sorun burda. Yaşadığımız ümitsizliğimizin, çaresizliğimizin bitmez dediğimiz sıkıntılarımızın kaynağı da burda. Her şeye gücü yeten, bize hayat veren, bize yakın olduğunu hem de kendi nefsimizden daha da yakın olduğunu buyuruyor. Fakat biz bu yakınlığı görmüyoruz.
Peki görmek için ne yapmalıyız? Bu soruya Cibril Hadisi çerçevesinden bakarsak daha doğru olur. Bu hadiste Hz. Cebrail İhsan nedir diye sorduğunda Hz. Peygamber; ''İhsan Allah'a O'nu görüyormuşçasına ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O'nu görmesen de O muhakkak seni görür'' diye cevap vermiştir. İşte Allah'ın bize yakın olduğunu görmemize yardımcı olacak anahtar. Allah'ı görüyormuş gibi davranmak, her zaman bu düşünceyle yaşamak, bu düşünceyle hareket etmek ve bu düşünceyle Rabbimize el açmak. Çaresizliğimizin çaresine yalvarmak.
Çoğu zamanda duymaya alıştığımız ben kimim ki benim duam kabul olsun anlayışında olanlara da yine Rabbimizin buyruğu olan '' Bana dua edenin duasına icabet ederim.'' (Bakara 2/186) ayetini hatırlatmak en doğru olacaktır. Çünkü o vermeyi istiyor ki istemeyi de vermiş bize.
İşte hayatın zorlukları karşısında sabretmek, ve zorluklara karşı dik durmanın çaresini arayan biz insanlara Kur'anın ve Hz. Peygamberin gösterdiği yol budur. Hayatı, hayatı vereni bilip O'nun yolunda yaşamak ve karşılaştığımız sıkıntılar karşısında da Hz Yakup gibi ''Ben tasa ve üzüntülerimi ancak Allah'a arz ederim''(Yusuf 12/86) teslimiyeti içinde Allah'a sığınmak ve O'na dayanmaktır. Hz. Yakuptan söz açılmışken hayatları sıkıntılarla geçmiş peygamberlerin hayatlarından örnekler vermek gerektiğini düşündüm. Nedenini sordum kendime ve aklıma; Başımıza en ufak bir sıkıntı, dert geldiğinde Allahım ne günahım vardı da bunları yaşıyorum cümlesiyle hemen isyana başladığımız geldi.
Acaba hayatını Rabbinin yoluna adamış tevhid uğruna her türlü tehdide, sıkıntıya maruz kalan peygamberlerin günahları neydi. Biz biliyoruz ki peygamberler günahsız ve masumdurlar. Ama dünyanın bir imtihan, bir sınanma yeri olduğunu yine gaflete düşüp unutabiliyoruz. İşte her biri bir güneş olan peygamberlerin hayatları da bizim için bir teselli bir örnektir. Bütün sıkıntılar karşısında Allah'ı görürcesine ibadetlerine, davalarına devam ettiler.
Hz. Yusuf'un kuyuya atılması, iftiraya uğrayıp zindana atılmasında gösterdiği sabır ve teslimiyette, Hz. Eyyub'un hastalandığında Rabbine ettiği içten duasında, Hz. Yunus'un bütün çarelerin tükendiği balığın karnındaki yakarış ve zikrinde, Hz. Musa'nın denizi yarıp kavmini Firavun zulmünden kurtaran asasında hep biz insanlara teslimiyetin, Allaha dayanmanın her şeye çare olduğunun açık bir göstergesidir. Yine Hz. Muhammed'in hayatına baktığımızda da yaşadığı sıkıntılara karşı gösterdiği sabır ve teslimiyetini en güzel bir şekilde görüyoruz. Her haliyle insanlığa rahmet ve örnek olan sevgili peygamberimizin teslimiyet ve Allah'a güven konusunda şu iki örneği hep aklımın bir köşesinde durur.
Hz. Ebubekir ile Sevr Mağarasında müşriklerin bir adım ötedeyken Hz. Peygamberin o sadık dostunun endişesini görünce ''üzülme Allah bizimle beraberdir'' buyurması O'nun biran bile Allah'ı hatırından çıkarmadığının göstergesidir. Yine Hz. Peygamber ağacın altında uyurken O'nu öldürme teşebbüsünde bulunan bir müşrik; Söyle bakalım ya Muhammed; şimdi seni benim elimden kim kurtaracak ? diye söylenmesi üzerine hiç tereddütsüz Allah demesi eşsiz bir teslimiyetin en güzel örneklerinden biridir. Zaten kişi sevdiğiyle beraberdir hadisi şerifinde buyurduğu gibi; O sevdiğiyleydi ve biliyordu ki sevdiği Rabbi hiçbir zaman O'nu yanlız bırakmazdı.
Yine Allah'ım ''göz açıp kapayıncaya kadar beni bana bırakma'' diye dua etmesi biz insanların içinde bulunduğumuz her halimizde bizi himaye eden ve her halimizden haberdar olan yüce bir kudretin idraki içinde olmamızı öğütler. Son olarak da karşılaştığımız sıkıntıların içinden, bazen çıkamayacağımızı sandığımız çıkmazlardan Rabbimizin; ''andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele''(bakara 2/155) buyruğunu kendimize rehber edinip her şeyin imtihan neticesinde olduğunu unutmayalım ve O'nu görüyormuşçasına ona sığınıp ondan isteyelim ve O'na dayanalım.
Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.'(Yusuf 12/87)