Öncelikle çoğu zaman farklı durumlarla ama aynı gün içinde kurumumuza gelen iki ayrı vatandaşla aramızda geçen ziyadesiyle trajikomik olan diyalogla yazıma başlamak istiyorum.
Yakın zamanda kurumumuza eğitime başvurmak üzere gelen yaklaşık 30'lu yaşlarında olan bir bey, başvurusunu gerçekleştirdikten sonra: 'Hocam, beni eğitime çağırmanıza gerek yok… Ben zaten her şeyi biliyorum' deyiverdi. Hayretle tebessüm ettiğimi fark edince: 'Hocam, vallahi! ben gerçekten söylüyorum, her şeyi biliyorum' deyip kararlılığını ifade etmeye devam etti…Bu beyefendinin son derece kendisinden emin ifadelerini zihnimde düşünüp henüz anlamlandırmamışken, 50'li yaşlarında başka bir beyefendi daha kurumumuza gelmişti. Bu beyefendinin başvurusunu aldıktan sonra, maalesef bu beyefendi de: 'Hocam, beni eğitime çağırmayın' deyiverdi. Ben hayretle: 'Neden' diye sorunca da: 'Hocam, ben hiçbir şey bilmiyorum… Boşuna beni eğitime çağırmayın' ifadesini ısrarla vurgulayıp tekrarladı.
Bu iki vatandaşla aramızda geçen trajikomik diyalog bir yana da, diğer bütün zamanlarda birçok kişi, makyavelist ve pragmatist bir yaklaşımla eğitimsizliğin hayatı felç ederek aksattığını hiç umursamadan: 'Eğitimle bizi uğraştırmayın, işlerimiz aksıyor' diyebiliyor.
İşte tam da bu bağlamda sorulacak tek soru, 'Biz eğitimi kime vereceğiz?' sorusudur.
Bu sorunun cevabı, 'Eğitim şart' deyip bilinçlilik taslayanlar, kendilerinin dışında herkese eğitimin şart olduğu ve 'eğitimin kendileri dışındakilere verilmesi gerektiği' şeklindeki bir cevap, elbette absürt kalır.
Nitekim ne ironidir ki, bu toplumda herkes, eğitimin adeta bir aşığıymışçasına, 'Eğitim Şart' deyip duruyor… Hatta kamyonların arkasına bile kocaman harflerle 'EĞİTİM ŞART' diye yazılıyor. Ancak maalesef eğitim almaya gelince kimse o kadar istekli ve gönüllü değildir. Hatta eğitime katılmamak için 'bin dereden su getiriliyor.'
Dolayısıyla herkes eğitim şart deyip duruyor, ama kimse bunu kendisi için ihtiyaç olduğunu ön görüp kabul etmiyor. Ve bunun gerekliliğini yapmıyor.
Ne acıdır ki, bu paradoks ve irrasyonel paradigma, maalesef çok yaygın. Bu anlayış, özellikle yaygın eğitim kurumlarına başvuruda bulunanlarda çok daha yaygın. Tek gaye, belge almak olunca, açılan her eğitime ismini yazdırmada gösterilen hüner ve çabanın tam tersini eğitime gelmemede gösteren çok kişi var…
Bir diğer husus, ders işlemeyen ve kursu yapmış gibi yapan öğretmen, 'en baba öğretmen' olarak tanımlanabiliyor. Ancak trajikomik olan da, o an itibarıyla bu şekilde öğretmeni tanımlayanlar, daha sonra: 'Ne eğitimi, ne öğretmeni?' şeklinde tutarsızca eleştiride bulunup kendileriyle çelişmeleridir.
Esasında bu şekilde eğitimi bir amaç olarak değil de, bir engel görerek belge/diploma sahibi olmayı temel amaç olarak görmek, eğitimin önemini idrak etmemektir.
Görülmeyen ya da fark edilmeyen esas problem, bu minvalde olan davranışların ve yaklaşımların, toplumda liyakatsizliğe ve ehliyetsizliğe dolayısıyla çürümüşlüğe zemin hazırlamasıdır. Çünkü eğitimin vurgusu böyle sözde olunca, maalesef eğitimsiz ve bilinçsiz belgeliler ya da diplomalılar türüyor.
Nitekim belge/diploma sahibi olup ama 'yetersiz' çok 'yetkili' var. Dolayısıyla diploma, 'yetkili' olmanın belgesi olabilir… Ancak zinhar 'yeterli' olmanın belgesi değildir.
Bütün bunlar, eğitime ve biz eğitimcilere ne kadar iş düştüğünü göstermektedir.
Evet, bir yandan her şeyi bildiğine inananla, bir yandan da hiçbir şey bilmediğini sananların bahanesi bir yana da… 'Eğitim şart' deyip 'bizi, eğitimle uğraştırmayın' diyen makyavelist ve pragmatist haller, hiç mi, hiç anlaşılır değil. Doğrusu bu denli eğitimin şart olduğunu vurgulayıp, öte yandan eğitimden kaçma mantalitesi, izaha muhtaç 'yaman bir çelişkidir.'
Sözün özü, eğitimin şart olduğuna emin olmak; eğitimin her yaşta, her durumda başta kendimiz ve her birey için eğitimin ihtiyaç ve gerekli olduğunu içselleştirip pratikleştirmektir.
Unutmayın ki, 'Geri dönüşümü en iyi olan yatırım, eğitime yapılan yatırımdır.' Dolayısıyla eğitimin şart olduğuna emin olmak, eğitimin ihtiyaç olduğuna inanıp her durumda gereken hassasiyeti ve ciddiyeti göstermektir.