Seçim yaklaştıkça, olaylar ve insanların kutup eksenleri kendi periferisinde daha da sıklaşmakta. Bu da halka ve ülkeye sert bir şekilde dalgalanmalar meydana getirmekte.
Ülke konjonktürü, sert dalgalanmalara müsait bir zeminde oturuyor. Bu da tarihten itibaren darbelerin, faili meçhul cinayetlerin ve katliamların yaşandığı bir süreçte ilerlediği için, insanlar arasında eski korkuların uyanmasına neden oluyor.Son yılların: Hatta 1950 seçimlerden sonra, en önemli seçim. Diyebileceğimiz, ülke siyasetini ,dış politikayı, ekonomiyi, iktisat hareketlerini , ciddi şekilde etkileyecek olan, bu seçimler, ilklere ve yeniliklere sahne olacağına benziyor. Tarihte olan olaylardan ve yapılan garabetlerden bahsetmeden şu anda içinde bulunduğumuz durumdan yola çıkarak yorumlar getirmeliyiz.' Hakkını isteyenin hakkını verin, baş kaldıranın başını kesin.' Diyen, büyük bir üstadın lafından sonra, eğer bir yerde haksızlık varsa, orada muhakkak üzerinde durulması icab eder. Çünkü: Bu hem insani hem de İslami görevimizdir.
Ülke de, son günlerde, hareketli bir atmosfer yaşanıyor. En son Ağrı, Diyadin'de PKK ile asker arasında çatışma meydana geldi. Bundan sonra bu gibi şeyler olmayacak anlamına gelmiyor. Halka indiğiniz zaman şunu görüyorsunuz:
'Çatışmalardan ve kandan yoksun bir hayat, ne güzel,'
'Çözüm süreci ve barışın havası, ne güzel.'
Bölge halkı ve sosyal medyada ki ağlayan bir yaşlı amcanın korkusu, yeni bir çatışma ortamının oluşması durumundan ,kan, göz yaşı ve ölüm havasından ne kadar bıktıklarının ifadesi gibi.
Peki : Bölge halkı bunu dilerken, huzurun ve barışın havasını bozmak isteyen, bir efsunlu el mi var acaba ?
Öncelikle bu çatışma, seçimlerde kimin işine yarar? Diye sormak gerekir, amma kimin işine yararsa yarasın insanlarımızın işine yaramıyor. Hani, her parti bütün insanların selameti, refahı için uğraşıyordu. O zaman, bu seçim arefesinde bunun gibi, ülkeyi rahatsız edici, insanlara kaygı verici durumlar, neyin nesi? HDP: ' Hükümetin provokasyonu.' Diyor. Hükümet ise: HDP'nin, yalan söylediğini iddaa ediyor. Peki: İnsanlar kime inansın? ne yapsın?
Zaten haksız bir baraj ve milyonlarca seçmeni bulunan bir partinin, gönül vermiş insanlarından oluşan bir yapının, önüne set çekerek, adeta 'dur.' İhtarı anlamında, barajı dayatmak, adaletten yoksun bir durum, bundan dolayı HDP'nin etrafı, adeta; bir tel örgü gibi. Diyebiliriz. HDP'nin barajı aşması için, öncelikle seçimlere kadar çatışmasız bir ortam gerekli .Peki: Sormadan edemiyoruz: Ya barajı aşamazsa? Ya da seçimlerden sonra çatışma olmasını mı istiyor ? Tabi ki: 'Hayır.'
HDP yetkilileri, kesinllikle, altını çizerek: 'Biz, ne barış masasından kalkan taraf olacağız, nede, ülkeyi kaosa iten taraf olacağız.' Diyorlar. PKK'nin de bundan sonra,' Türkiye ile savaşmayacağız.' Beyanatı gelmişti. Bunu daha da genişleterek:' Bundan böyle, her hangi bir çatışma olursa, bizden bilinmesin.' Derse eğer, hem HDP'nin içini rahatlatır, hem de efsunlu el, dediğimiz. , O, eli bağlar.
Diğer tarafta, hem çözüm süreci başlatmış bir hükümet var, hem de seçimler için ve de başkanlık sistemi için, seçim çalışmaları yapan bir parti.Eğer HDP baraj altında kalsın, stratejik planı çerçevesinde bilerek ve isteyerek provokasyonel eylemler içerisinde ise bilmelidir ki: Bu, çözüm sürecinde gemileri yakmak, anlamına gelir. Diğer taraftan, acaba devlet içinde devlet, denen bir paralel provokasyon ya da hükümetin içinde, bir kripto grubu mu var? Diye de söylemeden edemiyoruz. Ya da: Haksız barajı indirmesi yada bu barajı tamamen kaldırması gerekir. Zira Ak partinin, ne vizyonuna ne de oy veren temiz seçmenine yakışmakta. Bu, haksız uygulama, aynı zamanda. Bir, oyun var ortada ve Ak parti bütün kartlarını kullanarak, bu oyunu oynamaya çalışıyor. Mevcut anayasanın verdiği bütün hakları kullanmaya çalışıyor. Barajın durumu, belki de oyun böyle gerektirdiği için, bunu indirmiyor ve yeni bir revizyon ile Türkiye'nin, yeni bir sistemin kurulmasının, sancılı olacağını bilmekte, bundan dolayı da bazı konsolide işler yapmakta. Diye, düşünülebilir.
Öteki tarafta ise istihbarat verilerine göre, Diyadin'de ki çatışmaya PKK gerillalarının, silahlı bir şekilde intikal ettiğine dair veriler var. Aynı zamanda, çatışmanın 11 saat sürmüş olması, bu veriyi destekliyor. PKK'nin silahlı bir şekilde orada bulunması, çözüm için, verilen sözler için yanlıştı diye düşünülebilir. Doğal olarak bunu eleştirenler ve kabul etmeyenler olabilir.
Herkes siyasetçi olmuş, anlıyoruz. Herkes teşhis koyuyor ama tedaviyi söyleyin desek, kimsede çıt yok. Çünkü herkes kendi paradigması eksenli olaylara bakıyor. Bu da daha sert kutuplaşmalar meydana getiriyor. Böyle olunca da halka huzursuzluk olarak yansıyor. Biz daha yaşanabilir bir Türkiye, haksızlıkların, barajların olmadığı, refahın, huzurun, hakikatin üstün geldiği, kimsenin kimse de bir gram hakkının kalmadığı, ihale kayırmacılığının olmadığı ve tıka basa yiyen, seçimlere, geçim gözü ile bakmayan vekillerin olduğu, bir ülke istiyoruz.
Ne başkanlık ne HDP'nin barajı aşması ne de başka bir şey, en önemli şey: İnsanların, canları ve refahıdır. Partilerin, insanlar için: Daha iyi ne yapabiliriz, sağlıkta, eğitimde, kültürde, sanatta ne yapabiliriz demeleri…Tek çözüm, adil düzendir, hakikat düzenidir. Bu düzen başka yazının konusu, daha da geniş bir zeminde bunlar konuşulabilir. Daha iyi, ne projeler geliştirebiliriz. Yahu, şu huzurumuzu, kim bozuyorsa , hepimiz, bir olup. Bunları yok edelim diyenimiz olsun. Artık, insanlık nefes alsın. Bu diller, bu kültürler bizim. Değil mi? Bu tarihler, bu destanlar bizim değil mi? Peki: Bu küfürler, bu şiddetler kimin? Değer mi? Bunları, yapmaya. Bu gemide hepimiz yok muyuz?Bu gemi batarsa hepimiz batarız. Bunu düşünen yok mu ?
NOT:KONUŞSAM TESİRİ YOK, SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL…
NOT: ÇÖZÜMLER ÜRETİN DÜŞMANLIK DEĞİL, İNSANLIK ÖĞRENİN KÜFÜR DEĞİL…