Ne de çabuk unutuyoruz. Bizden olmayan acıları, bizim olmayan can yakıcı duyguları.
Burnumuzun dibinde olup da canımızdan olmadığı için yok saydığımız feryatları. Ne de çabuk unutuyoruz. Keşke kırgınlık, kızgınlık ve kin duyguları da bu kadar çabuk unutula bilinse. Neden insanların acılarına sadece iki kelime ile katılmak yeterli geliyor ki. Bu kadar mı duyarsızlaştık. Katılaştık, taşlaştık. Eşini çocuğunu kaybeden insanların yanından geldiğimizde, kendi eşimizi ve çocuğumuzu gördüğümüzde nasıl da şükrede bilecek kadar duygusuzlaşabildik. Onlara bir şey olsun anlamında demiyorum Allah herkesin sevdiklerini ve sevenlerini birbirine bağışlasın. Demek istediğim başkasının haline bakıp kendi halimize şükredecek kadar nasıl da kötüleştik. Evet bundan çok bir kısa süre önce nice insanlar öldü, nice emeller uğruna. Onların savaştığı bütün duygular onların olmadığı ve asla olamayacağı bir dünya ya başka insanlara geliyor.
Barış, kardeşlik, sevgi, bu tür duygular insanlar ölmeden yaşanılması mümkün olmayan duygular gibi geldi bize. İnsanlar ölmeden bu barış denen katil gelemez mi insanların içine? Madem ki barış bu kadar güzel bir şey, bunu haykıran insanlar neden ölüyor. Neden sadece bu kelimeleri kullanan insanlar can çekişiyor. Ruhen ve bedenen eksikliklere uğratılıyor. Bence bugün artık barış için savaşıp mücadele eden insanların olmadığı bir dünyaya; barışın, bir defa bile olsun haykırmayan, haykıramayan insanların başına ve hayatına gelmesi bence en büyük adaletsizlik.
Şu an ben bu satırları yazarken ve bazı insanlar bu yazıyı okurken; kim bilir, kaç insanın ruhu, evi, bedeni eksik. Bir bilsek. Aslında bilmek değil de hissedebilmek ama yapamıyoruz. Biz her şeyi sosyal medya üzerinde karalamayı ve hakaret etmeyi kendine felsefe edinmiş bir toplum haline geldik. Çözümün değil çoğu zaman sorunun bir parçası olmayı tercih ettik. Biz kahrolsun derken, aynı cümleyi aynı toplamdaki insanlar yaşasın diye haykırdı. insanlar canım yanıyor dedi. Biz daha da can yanmayacak dedikçe daha da can yaktık çünkü bizden olmayan, bizim gibi düşünmeyen insanların canını yoktan saydık. Biz mutluluk derken, o insanlar hayallerini ve gülümseyişlerini idam ettirdiler.
Güneş doğdu ve hayat devam etti. Hayat kimin için devam etti biliyor musunuz? Ruhen ve bedenen eksik olmayan insanlar için devam etti. Ambulans sesini duyduğunda kendi ailesini arayıp, onların iyi olduklarını öğrendikten
sonra çok şükür deyip, o acıyı ve o acıyı yaşayacak olan insanların, canlarının yanmasını yok sayan insanlar için devam etti. Evi yıkılan insanları gördükçe kendi evinin sağlamlığına şükreden insanlar için devam etti. Bir şair derki 'Bir İnsan Eğer Acı Duyabiliyorsa Canlıdır Fakat Bir İnsan Başka Bir İnsanın Acısını Duyabiliyor ve Hissedebiliyorsa İşte O Zaman İnsandır.'
Nice çocuklar kaldı baba kelimesinden uzak ve sıcak bir dokunuş, içten bir tutuştan ırak. Nice anne babalar kaldı evlat hasretiyle yanıp tutuşmayla baş başa. Nice kadınlar kaldı yastığı, elleri, gönülleri, evi ve yaşantısı eksik ve nahoş. Hayat teselli etmekten ibaret değildir. O insanların canını yakacak kelimelerden uzak tutmak da değildir. Zaten ateşin içinde olan yanmış ve kül olmuştur. Tek seçenek küllerinden yeniden doğmasıdır. Bunun için mücadele etmesidir. Tek katkısı külleri bir arada tutmak olan insanlarımız bugün külleri daha fazla savurmaktan kendini alamıyor. Ve buna destek diyor. İyi niyet her zaman iyi sonuç doğurmuyor tabi. Aslında iyilikleri yüreğinde barındıran iyi yürekli insanların varlığı da artık yok denilecek kadar azaldı. Bugün insanlarımız teselli etmeyi ve kusur bulmayı kendine hedef olarak belirlemiş gibi.
İnsanları yargılamaktan; onları sevecek vakti, güzelliklerini görecek hali bulamaz hale geldik ve ne yazık ki farkında bile değiliz. Şunu söylemek istiyorum 3 ay önce gözyaşları döken insanların acısına sadece iç çekip üzüldüğümüz o olaya onlar halen bugün bu gece ağlıyor, ağlamaya devam ediyor ama bizim kaç gülüşlerimiz geçti üstünden kim bilir. Barış için insanlar öldü sesiz kalanlar barış içinde yaşıyormuş gibi yaşıyor. O ölen insanları çok az hatırlamaktan hatta hiç hatırlamamaktan hiç sıkılıp utanmadan devam ediyoruz. Ateşe dokunmadan da ısınabiliyorsak, o insanların yakınlarını da yüreklerimizde hissedebiliriz. Gönlümüzdeki şefkatin, sevginin, ve merhametin ağırlığınca insan olduğumuzu hatırlayalım.