Özellikle son 10 yılda sanayi anlamında büyük hamleler yapıldığını inkar edemeyiz. Dışa bağımlılık gün geçtikçe azalıyor. Biraz da ekonomik anlamda bağımlılıktan kurtulmuş olsaydık, hareket alanımız ve kabiliyetimiz daha da artardı diye düşünüyorum.

Bu hamleler sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu başta olmak üzere, dünya coğrafyasında bir değişim, bir dönüşüm yaşanıyor. Nükleer silah üretiminden tutun ekonomik savaşlara varıncaya dek bir üstünlük kurma çabası var. 

Kimi ülkeler ekonomik, kimi ülkeler siyasi, kimileri farklı bir çöküşün girdabında. Dünya artık inanç üzerinden, çıkar üzerinden, mezhep üzerinden kutuplaşmaya doğru hızla ilerliyor. Bloklaşmalar, güçlünün zayıfı kendisine bağladığı, zayıfın söz söyleme hakkının olmadığı bir dünya oluşuyor. 

İnsanlık adına, özgürlükler adına, adalet adına ortaya çıktığını iddia eden Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, NATO gibi oluşumlar da kartondan kağıtlar olduğu, güçlüden yana karar aldığı veya haklıdan yana karar alamadığı ortada. Bu uluslararası oluşumlar, kuruluş felsefelerinin aksine, birkaç güç odağının çıkarı için kuruldukları, onların istekleri doğrultusunda hareket ettikleri, onlar istemedikçe hiçbir kararın çıkamayacağı Aksa Tufanı ile net bir şekilde görüldü.

 Bu değişim ve dönüşüm hızına ayak uyduracağını, o güçlü oluşumlarla yarışacağını, ekonomik, siyasi, askeri ve teknolojik anlamında dünyaya hükmetmeye çalışan güçlerle rekabet edebileceğini, savaşan ülkelerin barışını sağlayacak stratejik hamleler atmaya çalışan Türkiye'nin, odaklandığı/odaklandırıldığı gündem gerçekten utanç verici.

Her tarafımızı kapsayan Ortadoğu coğrafyasında güç dengeleri oluşturulmaya, haritalar değiştirilmeye çalışıldığı bir süreçte, büyük İsrail projesinin adım adım uygulanmaya konulduğu, tehlikenin kapımıza dayandığı bir dönemde, olması gereken gündemimizden çok uzaktayız. 

Günlerdir Türkiye'nin siyasi gündemi, bir şahsın diplomasının sahte olup olmadığı üzerinden yürütülen tartışmalara mahkum edilmiş. Çalındığı ileri sürülen balya balya paralar, gözaltılar, tutuklamalar, sokağa çağırmalar, ülkeyi kaosa doğru sürükleyen açıklamalar…

Evet, ülkenin ve milletin huzuru için suçla/suçlularla mücadele edilmeli. Ama bir ülkenin bütün gündemi bu olmamalı. Bugün Türkiye'nin, Türkiye'de yaşayan Müslüman halkın gündemi Gazze'deki soykırım olmalı. Yemen'e, Suriye'ye, Lübnan'a yapılan saldırılar, İran'a yönelik tehditler, gerçekleştirilen katliamlar olmalı. Türkiye'nin gündemi, kapımıza dayanan işgalci siyonist tehlikesi olmalı. Bugün Türkiye'nin gündemi, içimizde farklı kimliklerle çifte vatandaşlık hakkı verilen ve kritik noktalarda çalışan/çalıştırılan siyonistler, siyonist sevicileri olmalı.

Bugün Türkiye'nin gündemi, Çanakkale ruhundan uzaklaştırılan bu neslin ihyası ve yeniden o ruhun ikamesi olmalı. Bugün Türkiye'nin gündemi, Müslümanları kardeşlik temelinde tek çatı altında toplamak, güçlerini birleştirmek olmalı. Bugün Türkiye'nin gündemi, emperyalistler tarafından çizilen suni sınırları ortada kaldırmak olmalı. Bugün Türkiye'nin gündemi, kaybettiğimiz kardeşliğimizin yeniden tesisi olmalı.

Bugün Türkiye'nin gündemi, Çanakkale'de yedi düvele karşı bizimle omuz omuza mücadele eden ve bir daha memleketine dönmeyen, kanını bu topraklar için akıtan Gazzeli, Suriyeli, Yemenli, Lübnanlı kardeşlerinin soykırıma uğrayan torunlarına sahip çıkmak olmalı. Kendisinden çok şey beklenilen bu güçlü ve büyük ülkenin gündemi, bu kadar küçük olmamalı. Selam ve dua ile…