"Ciddiye almayın bunlar gerçek fikirleri değil, milliyetçi oylara oynuyorlar, sonra düzelecek" demek de aklın ve haysiyetin sınırlarını çatlatır. Bu işler çocuk oyuncağı değil.

Muzaffer Ayata PKK'nin kurucularından biri. Uzun süre Almanya'da yaşadı.Şu anda ise Kandil'de.

Kürt hareketine mensup herhangi biri olmadığı gibi, herhangi bir yerde de bulunmuyor.

O nedenle onun Özgür Gündem gazetesinde yazdıklarını bu gözle incelemek lazım.

2 Mayıs'taki 'PKK Kongresi ve Erdoğan' başlıklı yazısında şöyle diyordu: 'PKK kendi içinde tartışarak kongre hazırlıklarına başlamayı kararlaştırdı. PKK tam sürece göre kendisini hazırlamaya ve kongreyi toplamak için çalışmalara başlamışken Erdoğan'ın açıklamaları geldi… Ortada Kürt sorunu yoksa, sürecin sağlıklı yürümesi için gereken mekanizmalar reddedilecekse neye dayanarak kongreyi toplayacaktı. Ortada güven artırıcı bir adım yok, tersine yıkmaya dayalı girişimler peşpeşe gelmeye başladı. Bütün bu olumsuz ve süreç karşıtı gelişmelerden sonra PKK kongreyi toplamaktan ve hazırlık yapmaktan vazgeçti.'

Halbuki yaklaşık 2 ay önce (28 Şubat'ta) hükümet (Yalçın Akdoğan, Efkan Ala, Mahir Ünal ve Muhammed Dervişoğlu) ve İmralı'ya gidip gelen HDP heyeti (Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan, İdris Baluken) ilk kez bir araya gelmiş, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde –kameralar önünde- el sıkışmış, Öcalan'ın hazırladığı 10 maddelik haritayı kamuoyuyla paylaşmıştı. Hükümet siyasi olarak süreci sırtlandığını görsel olarak belgeliyor, Öcalan'ın metninde ve sürecin sağ salim yürüdüğünü denetleyecek, İmralı'ya gidip gelecek bir İzleme Heyeti kurulmasında mutabık kaldıklarını söylüyordu bir nevi. Öcalan da bu buluşma için özel bir mesaj göndermişti: 'PKK'yi silah bırakma PKK'yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum.'

Çok güzel.

Öcalan'ın Newroz'da (21 Mart) Diyarbakır'da okunan mesajı pek coşkulu olmasa da bu çağrıyı yineliyordu: 'Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim.'

Yine güzel.

Görüldüğü üzere Kürt tarafı hükümetle anlaştıkları adımları attı.

E peki ne oldu da Kandil'den 'vazgeçtik, kongreyi toplamıyoruz' notu geldi?

Ne oldu da 'güzellikler' aşınmaya, altından bir tehlikeli çirkinlik çıkmaya başladı?

**

Hükümet yanlısı köşe yazarları 'PKK zaten kongreyi toplayamayacaktı' gibi yuvarlamalarla hep şikayet ettikleri niyet okuma eylemini hakkıyla yapıyorlar. Tebrikler ve gerçekten artık ciddiye alınacak hiçbir tarafları kalmadı.

PKK, Öcalan'ın isteği doğrultusunda silahsızlanmayı tartışacakları bir kongreyi bu ay içerisinde toplayacaktı. Nokta. Zaten siyasi olarak evrildikleri durak bu kongreydi.

Fakat arada şu küçük çukurlar açıldı…

Hükümet yanlısı gazetelerin ve yazarlarının da 'tarihi' olarak sunduğu Dolmabahçe buluşmasından kısa süre sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda hükümetin başbakan yardımcısıyla şu anda parlamento içinde olan bir grubun yan yana fotoğraf vermesini doğru bulmuyorum. Açıklanan 10 maddelik metne gelince; o metinde bir demokrasi çağrısı yok' deyiverdi.

'İzleme heyetine sıcak bakmıyorum. Mesele bilgi almak, mesaj vermekse bu zaten yapılıyor. Adaya böyle bir ekibin gitmesini yanlış buluyorum. 15 kişi gitsin, 10 kişi gitsin, bu ayrı bir felakettir. Dolayısıyla bu adım tehlikeli bir adımdır' deyiverdi.

Hükümet, Bülent Arınç aracılığıyla ve bir defa da Başbakan Davutoğlu'nun kendisinin sözleriyle 'Biz anlaştığımız gibi devam edeceğiz, izleme heyeti kurulacak' şeklinde sağlam durmaya çalışsa da başaramadı. Birkaç gün içinde 'Cumhurbaşkanımızın sözleri bizim için talimattır, onun sözü üstüne söz söylemem (bi nevi ağanın… neyse şimdi) limanına' demirlediler. Sessizliğe gömüldüler, silikleştiler.

O kadar ki…

Seçim beyannamelerinin içinden 'çözüm süreci'yle ilgi bölüm bile düşüverdi. Belki de kendisini attı. Çözüm sürecinin nasıl bir kararlılıkla sürdürüleceğini anlatan bölüm yani. Cup diye attı. Belki de.

Dolayısıyla konuyla ilgili tek bir ses kaldı. Ve 28 Nisan'da şöyle buyurdu o ses, sürecin mimarı o ses : 'Kürt sorunu var demek artık ayrımcılıktır. Sorun diyebileceğimiz artık ne kaldı? Çözüm sürecini sadece Kürtler için almak doğru olmaz. HDP illegal yollarla işimizi sıkıntıya soktu. Karşı karşıya oturulan bir masa yok. Olması devletin çöküşü demektir.'

Yıkmak üzerine uzmanlaşmış bir 'mimar' gördünüz mü siz?

Bence şu anda bakarsak, görebiliriz. Hayatımızda ilk defa.

**

Nihayetinde PKK, dolaylı yoldan silahları bırakma kongresini –en azından seçimden önce- toplamaktan vazgeçtiğini açıkladı.

PKK'nin silah bırakma konusunda tartışmaya ikna olması zor, vazgeçmesi ise kolaydır.

İnsan hayatını ve bir ülkenin geleceğini etkileyecek bir olgu üzerinden seçim propagandası yapılmaz. 'Ciddiye almayın bunlar gerçek fikirleri değil, milliyetçi oylara oynuyorlar, sonra düzelecek' demek de aklın ve haysiyetin sınırlarını çatlatır. Bu işler çocuk oyuncağı değil.

Bugüne kadar onlarca defa uzun süreler ateşkes ilan etmiş, kuruluşundan beri devletle bir biçimde anlaşmak üzere masaya oturmuş bir örgütten söz ediyoruz. Kendi gerçekleri ve stratejileri değiştiği (ve aslında Türkiye'nin kabul etmesi mümkün bir muhteviyata ulaştığı) için süreç bu noktaya kadar gelebildi. Asıl maharet bunun ötesine geçebilmekti. Türkiye hükümeti tarihi bir fırsatı kaçırıyor. Basiret denen şey parayla satın alınamadığı için bu durumu doğal karşılamalıyız herhalde. Binlerce yazıklar olsun.