Her zaman dillerde ve düşüncelerde: ‘En kötü barış, her türlü savaştan hayırlıdır. Denilen bir konsensüs ile hareket edilmesi en hayırlı olan iştir.
Bir devleti, ülkeyi ya da insanları yönetmeye talip olanlar, en ufak bir söz birleşmesi ve barışın tesisi için birlikte hareket etmeden, nefret dilini kullanmaya devam etmeleri, ne kadar büyük bir çıkmazın içinde bulunduğumuzun açık göstergesi için yeterlidir.
Ülkemizin gündemi her zaman sıcaklığını korumuştur ve sizin o yoğun gündem içerisinde, belki de bir olayı anlamanıza fırsat verilmeden kendinizi farklı bir olayın ve ya gündemin içerisinde bulmuş olursunuz. Yeniden seçim, artan çatışma ve ölüm haberleri, Ortadoğuda ki küresel dinamiklerin döngüsü. İşte ana merkezin içerisinde ve gündem yoğunlaşmasının kendini, ana çeper içerisinde bunlara entegre etmesi ile gel gitler yaşamaktayız.
Hangisinden başlarsanız, bitirmeye fırsatınız dahi olmayabilir, hatta ne kadar konuşursanız konuşun, zaten olayların üstünde, saatlerce hem sosyal medya da, hem de diğer bütün medya kanallarında konuşulup tartışılmakta. Bizlerin üstünde durması gereken siz ve biz kavramlarını kullandığımız, suçlunun kim olduğu ya da herkesin suçluyu aradığı nokta da, bizim çözüm odaklı ve ateşin üstüne biraz olsa, su serpmemiz en mantıklı olan iş olacaktır.
Bu coğrafyada büyüyen yeni nesil, adeta kamplaşma ve ötekileştirme üstünde büyütülüyor. Bu döngü içerisinde 5, 6 yaşlarında çocuklarımızın politize edilerek, geleceğimizin ne kadar tehlikeli olacağının farkında olmamamız mümkün değildir. Kendi planları ve emelleri için, körpecik bedenleri toprağa göndererek ve kendi hedeflerine ulaşmak için her yolu denerler. Özellikle de 'milliyetçilik damarı altında kendi haklarını savunuyor, süsü verilerek kendi emellerine alet ederler. İşte tam da bunlar gibi taze, yeni kanlara ihtiyaç duyarlar. Bazılarının ego ve ihtiyaçları için ülkemizde ki yaşanan ana dram budur. Diyebilir miyiz?
Erken seçim kararı verilerek, yeniden eski tiyatrolar mı oynanacak, yoksa yeniden gerçek bir başarı hikayesi mi çizilecek. Bütün insanlar, her seferinde önlerine gelen sandıkların bir işe yaramadığını hissetmekte ve yine de bir umut diyerek sandıklara koşmakta. İstenilen ve kendilerini yönetmesi için yetki verdikleri kişilere çok basit olarak: Barış, adalet ve insanca yaşam. Diyerek, kendi hayal ettiklerinin gerçekleşmesi umudu ile yaşamaktan bıktırılmaması gerekir.
Çözümleri konuşmamız gereken yerde, sebepleri ve suçluları konuşuyoruz. Bu ne kadar içler acısı bir durum. Öncelikle alt katımız yanarken bizim üst katta tavla oynamamız ne kadar mantıklı. Adil düzen ile çok basit çözümlerin olacağını bilmeyenler, basiretlerinin bağlandığına mı, yoksa sermaye ile siyaset savaşında, siyaseti kaybeden sermayenin bizleri krize boğarak ve birbirimize öldürterek bütün toprakların yaşanamayacak hale getirildikten sonra mı anlayacağız.
Bu coğrafya da çözülemeyecek meseleler ve konular yoktur. Yeter ki, hiçbir çıkarı gözetmeksizin, meselenin tam anlaşılarak, kim suçlu psikolojisini anlayarak, çözülmesi gerektiğini anlamamız gerekir. 'Yeniden savaş, geleceğimiz için kendi mi feda ederim diyerek başkalarının yaşama şanslarını ellerinden alanlara karşı, mikrobu yok edici yöntemlerin geliştirilmesi gerekir, yoksa o mikrop, bütün vücudu kangren ederek, yok edebilir.
Mikropların yok edici reçetesi bizim elimizdedir.KURAN-I KERİMDİR Buna çözüm diyemeyenler utansın. Bunun yanın da Said Nursi ve risalelerini de tahkikleştirirseniz en mutlak çözüm olarak bulabilirsiniz. Demokrasi dediğiniz nedir, ne anlıyoruz ya da muhafazakarlık, ılımlı İslam adı altında erittiğiniz, çözümün ana odaklarını neden söyleyemeyiz ki. Yoksa seküler hayat bakış açılılardan mı korkuyoruz?
Şimdiden seçim sonuçları bellidir. Ya hepimiz kaybetmeye doğru gidiyoruz, ya da hepimiz kazanmaya, bu fırsat mı, yoksa değil mi bilmemize dahi gerek yoktur. Bizim içimiz de hakikatin aşkı yanmadıkça, vahdetin ve uhuvvetin tahkiki yaşanmadan, ne kadar kazanan ya da kaybeden olabiliriz, merak konusu? Yetmedi mi, yalan ve algı yöntemleri ile insanları kaybettiğimiz ya da düşmanlaştırdığımız….