Ayak üstü, bir öğretmenle tanışıyorum. Belki de daha doğru ifade, tartışıyorum. Konudan konuya, daldan dala atlıyor. Yanımızdakiler; bir parça şaşırarak, bir parça merak, bir parça ilgi ve bir parça hayranlık ile bizi dinliyorlar.
Anlamaya çalışıyorum.Ancak mümkün değil.
Trajikomik olan da konuştuğu her şey için onunla aynı düşüneceğimden çok emin bir eda ile konuşması.
Yani ifade ettiği, konuştuğu her şey için hani o 'aynen aynen' diyen tayfalar var ya... İşte o beklenti ile 'aynen aynen' deyip onu onaylamama koşullanıyor.
Ancak maalesef tavrı, tarzı ve tezleri öğretmenlik emaresi barındırmıyor.
Nitekim sistem falan derken; 'Ben öğrencilere, okula fazla geldiğimi düşünüyorum' deyiverdi.
'Nasıl yani?' diye sordum... '
Ben sınıf öğretmeniyim, kapasitemin % 20-25'i öğretmenlik yapmama yetiyor.' dedi.
'Ya hocam, öğretmenlik boş iş boş!' diye de ekleyiverdi.
'Hatta öğretmenlik, fiziki sağlığı yerinde olanların yapacağı bir iş değil...' diyerek öğretmenlik mesleği ile kendisi arasındaki var olan 'uçurumu' resmetti.
Sonra ben okul müdür yardımcısıyım, 'Gerçekten öğretmenlik boş iş' diye ısrarla öğretmenliğin 'Boş iş' olduğunu vurgulayarak beni ikna etmeye çırpınıyordu!
'Peki, anladım hocam!' dedim.
Siz, hani kapasitemin %20-25'i öğretmenlik yapmama yetiyor dediniz ya... Bu kapasite ile öğrencilerinize 'ışık,' okul müdür yardımcısı olduğunuz için de mesai arkadaşlarınıza 'ilham' olabildiğinizi düşüyor musunuz?' diye bir soru sordum.
Önce sustu, sonra kem küm etti!
'Ya zaten veliler bizi öğretmen olarak değil, dadı olarak görüyorlar...' deyip yine haklıymış gibi onu onaylamamı bekledi.
'Önemli olan sizin kendinizi nasıl gördüğünüz değil mi?' diye sordum...
Yine sustu ve evet diyerek...yine başka bir konuya bodoslama girdi.
Baktım ki konudan konuya, daldan dala devam edecek...
Sayın hocam; siz, hani kendinizi kapasite olarak öğretmenliğe fazla görüp, kapasitenizin %25- 30'u öğrencilerinize daha doğrusu öğretmenlik yapmanıza yettiğini söylüyorsunuz ya...
Öğrencilerinize fazla mı, eksik mi geliyorsunuz bilmiyorum?
Ama ben, özel eğitim meslek okulunda, yani hafif düzey zihinsel engelli öğrencilerin olduğu okulda öğretmenlik yapıyorum. Bu öğrencilere kendimi 'yetersiz' ve daha da 'kendimi geliştirmem' gerektiğini düşünüyorum deyip ayrıldım.
Evet, değerli okurlar; böylesi öğretmenliği benimsememiş ve boş iş gören dolayısıyla öğrencisi ile bağ kurmamış öğretmenler maalesef yok değiller.
Elbette bütün olumsuzluklara rağmen işini hakkıyla yapan öğretmenler mevcut.
Sistemsel engellere rağmen bireysel çabalarla öğrencilerine 'ışık' ve 'ilham' olan çok öğretmen var.
Ancak böylesi mezkûr öğretmenlerin, dünyanın en iyi eğitim sisteminde de çalışırlarsa öğrencilerine ve etraflarına etki edeceklerini düşünmüyorum.
Dahası böylesi öğretmenler, bırakın topluma katkı sunmayı, etraflarına ve topluma zarar veriyorlar.
Toplumun çürümesine zemin hazırladıklarının farkında bile değiller.
Henüz Karayazı'da herkesi hayrete düşüren öğretmenlerin etrafa yayılan sorumsuz görüntüleri gibi öğrencilerine, topluma bir katkısı olmayan öğretmenlerin var olması çok üzücü.
Kısacası öğretmen ve eğitim yöneticisi olmaması gerekenler var.
Ancak unutulmasın ki öğretmenlik boş iş değil. Sorumsuz, duyarsız ve boş insanların yapmaması gereken kutsal ve bir gönül işidir öğretmenlik...