Rahman ve rahim olan Allahın adıyla… Bize olan şefkat ve merhametinin bir göstergesi olarak Hz. Muhammed’i (s.a.v) gönderen ve ona ümmet olma şerefini bizlere bahşeden yüce Allaha sonsuz hamd ve senalar olsun.

Sonsuz selatü selam en güzel emsalsiz örnek şahsiyetiyle bütün insanlığa ebedi saadet yolunda solmaz bir hidayet ve hakikat nuru olan, hayat modelinin güzelliklerini içeren Kuran'ı Kerimle bizi buluşturan güneşler güneşi Hz. Muhammed' (s.a.v)e olsun..

'Andosun ki! içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşıda çok şefkatli, merhametlidir.' (tevbe 128)

'Ey habibim sana uymuyorlar diye neredeyse kendini harap edeceksin.' (kehf 6)

İşte bizler böyle bir Peygambere ümmetiyiz. Fakat bizler ona ümmet o olma şerefine nail olmuşken, acaba ümmeti olarak onu anlayıp yolundan gidebildik mi? Allah Resulünün bizlere düşkün olduğu kadar bizler ona düşkün olabildik mi? Allahın emirlerini yerine getirmediğimizde O,nun kendini harap ettiği gibi bizler kendimizi harap ettik mi? O,nu ardından gitmediğimizde O,nun ızdırap çektiği gibi bizler onun kadar ızdırap duyduk mu? Yine Allahın kitabının okunması gerektiği gibi okumayıp anlamaya çalışmadığımız zaman onun üzüldüğü kadar bizler de yüreklerimizin en derin yerinden bir acı hissettik mi?

Allah'a, bize verdiklerine karşılık, şükür etmediğimiz zaman, itaat ve ibadette gevşeklik gösterdiğimiz zaman onun cehennemde bizleri görmeye dayanmadığı kadar bizler, kendimizi cehennem ateşinden muhafaza edebildik mi?

Evet! Bizler, Müslümanlar olarak bütün insanlık için üsve-i hasene olan Hz. Peygamber'i ( s.a.v) nasıl anlamalı ve onun getirdiği hayat kitabını nasıl okumalıyız. Yada okuyup anlayabilyormuyuz.. 'İkra' emrine uyarak okuduk; peki gerçekten anlayabildikmi?

Bu gün yeryüzünde bulunan Müslümanların % 80 belki 90 nı kuranı okuyorlardır. Peki bu okuyuş onları Peygamber Efendimizi ve Kuranı kerimi anlamaya yetimi? Demek ki yetmiyormuş ki, bu gün milyonlarca Müslüman sedece Peygamber (s.a.v) in, ismiyle ve kuranında cismiyle yetinir olmuşlardır.

Bunun örneğini kutlu doğum aylarına yada özel günlere ulaştığımızda anlıyoruz. Efendimiz 'e (s.a.v) selavatı şerifler getirerek onun yolundan gittiğimizi ve O'nu (s.a.v) anladığımızı sanıyouz. Elbette Resulüllah (s.a.v) getirilen selavatı şeriflerden kazanacağız sevabın haddi hesabı yok ama unutmayalım ki onu anmaktan ziyade anlamakla yükümlüyüz. Kuranı Kerimi de ramazanı şerife ulaştığımızda bu ayda hatimler indirerek okunması gereken bir kutsal kitapmış gibi algıladık bu yüzden kuranı kerimi diriler kitabı değil de ölüler üzerine okunan bir kitapmış gibi bildik ve kimi zaman sadece mezarlıkta okuduk. Milli şairimiz M. Akif Ersoy Müslümanların bu psikolojilerini çok iyi tahlil ettiği için hafızlardan silinmeyecek şu sözleri bu anlamda gayet manidardır.

'İnmedi hele Kuran bunu hakkıyla bilin ne mezarlıkta okunmak nede fal bakmak için.'

Allah Resulünü ve getirmiş olduğu hayat prensiplerini birkaç güne veya aya taşımak değil, bu çerçevede anlaşılması gerektiği gibi anlamak ve bu hayat modelini 365 güne taşıyarak hayatımızda uygulayıp ölünceye kadar bu yol üzere yürümektir ki dünya-ahiret mutluluğuna erişebilelim. Yoksa onu anladığımızı söylememiz onu anladığımızın anlamına gelmez, bu ancak kuru bir idaadan öteye geçmeyen bir şey olur.

Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (S.A.V) anlamak için Rabbimizin şu ilahi buyruğuna kulak verip ve bu ayeti kerimeleri en iyi bir şekilde anlayıp tefekkür edelim.

'Andolsun ki, Resulüllah sizin için, Allaha ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allahı çokça zikredenler için güzel bir örnektir.' (ahzab 21)

'Resulüm deki eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah ta sizi sevsin ev günahlarınızı bağışlasın.' (ali-imran 31) buyuruyor Rabbimiz.

Yine 'Kim Resule itaat ederse, Allah itaat etmiş olur kimde yüz çevirirse bilki seni onlar üzerine bekçi göndermedik.' (nisa 80)

Bu ayeti kerimlerden anlıyoruz ki!

Allah'ı sevmenin ve O'na itaat etmenin yolu, Hz. Muhammed'i (s.a.v) sevmek, anlamak ve uymaktan geçer.

Onu ne kadar çok tanırsak o kadar çok sever ne kadar çok seversek o kadar anlarız ancak.

onu sevmenin ve anlamanın alameti Sünneti Seniyesine ittiba ile gösterilir. O halde kendimize bir soralım Muhammed bizim hayatımızın neresinde?

Hayat merkezimizde kuran ve sünnet varmı? Hayat merkezimizi ve göndemimizi oluşturan unsurlar nelerdir.? Hayatımıza şekil veren Kuran ve sünnet mi? yoksa tamamiyle dünyevi hal ve hareketlermi? Bu sorulara cevap bulmamız gerçeğe bir adım yaklaşmamıza neden olacaktır.

Eğer hayat merkezimizde Hz. Muhammed (s.a.v) yoksa! onu anlamamışız demektir.

Allahı sevmenin yolu Muhammed'e itaateyse! o halde hayatımızın ve gönlümüzün merkezinde o olmalıdır. Hayatımızın merkezine onu almak için O'nu en güzel bir şekilde tanımak ve anlamak ile mümkün.

Allah Resülü (s.a.v) şöyle buyuruyor. 'Benim sünnetimi yaşatan muhakka ki beni sever beni seven cennette benimle beraber olur.'

Bizler Peygamber Efendimiz'i (s.a.v) anmak yerine onu anlamakla yükümlüyüz.

Çünkü insanlık için gönderilişinin gayesi budur. Eğer her anımızı sözlü zikirlere döküp hayat tarzımız, düşünce anlayışımız, karakter ve davranışlarımız onun yaşadıklarıyla ters düşüyorsa anlamamışız demektir.

Onu anlamak, vahye dayalı yaşam modelini örnek alarak vahiy eksenli bir hayat sürmek ve kayıtsız şartsız İslam olmaktır.

'Ey iman edenler! Allaha itaat edin ve Peygamberlere itaat edinde amelleriniz boşa çıkmasın.'

'Kim Allaha ve Resulüne itaat ederse onlar, Allahın kendilerine nimet verdikleri Peygamberler, sıddıklar, şehidler ve Salihlerle beraberdir.' Buyurarak Rabbimiz bu konuda en güzel örneği veriyor bizlere.

Hayatımızın ve gönlümüzün yagane mimarı Hz. Muhammed (s.a.v) olması duasıyla..Esselamün Aleyküm