Değerli okurlar köşe yazılarımızı sıkça güncelleyemediğimiz için bağışlayın lütfen. Bitlishaber13’ün çok değerli emektarlarına ve editörlerine de gösterdikleri sabır için çok teşekkür ediyorum.
Bundan önce 'Gerçekten Süper Vali' başlıklı bir köşe yazısı kaleme almıştım. Bu yazıma çeşitli olumsuz tepkiler aldım. Aldığım tepkileri uzunca kaleme alıp zamanınızı almak istemiyorum. Ancak bu köşe yazıma ve başlığa gösterilen tepkilerden de anlaşılacağı üzere tespitim yerinde olmamış. Bu yüzden tüm okurlarımdan özür diliyorum.Son günlerde ülkemiz çok çalkantılı bir süreçten geçiyor. Sürecin böyle bir aşamaya gelmesinde çeşitli dış güç odaklarının da etkisi büyük. Çok yönlü, çok karmaşık bir süreç, bizim bilmediğimiz çok şey var işin içinde. Bu sebeple süreçle ilgili yorum yapmak yerine sadece izliyorum.
Değerli okurlar bu yazımda çok basit ve yalın bir dille Başkanlık sistemini anlatacağım. Başkanlık sisteminin ne olduğunu, ülkemiz için neden önem arz ettiğini, ülkemize katacaklarını bir yazı dizisi şeklinde sizlerle paylaşacağım. Bu yazımızda başkanlık sisteminin ne olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Başkanlık sistemi deyince akla ilk gelen ülke Amerika Birleşik Devletleridir. Çünkü bu sistemin en başarılı uygulandığı ülkelerin başında da Amerika Birleşik Devletleri geliyor. Bu sistemin en temel özelliği; 'yasama, yürütme, yargı' erklerinin kesin çizgilerle birbirinden ayrılmış olması, sistemin başında bir başkanın olması, yürütmenin tamamen yasamanın dışında teşekkül etmesi durumudur. Örneğin parlamenter sistemlerde, yürütmenin üyeleri, yani bakanlar kurulu, daha çok seçilmiş milletvekilleri arasından seçilir. Aslında ülkemizde de yasalar Başbakanın dışarıdan Bakan atamasına müsaade ediyor. Kemal Derviş, Ahmet Davutoğlu, Efkan Ala örneği de bunu doğruluyor. Ancak bu atamalar sizin bildiğiniz üzere ciddi tartışmalara yol açıp, günlerce ülkenin gündemini meşgul etmeye yetmişti. Başkanlık sisteminde ise seçilmiş kişiler olması şartı zaten olmayacak. Kendi alanlarında uzman, başkanın öngördüğü, birlikte başarılı olabileceğini düşündüğü insanlarla bu işi yürütecek. ABD'de ki sistemde yasama organı, iki meclisli kongredir. Amerika'da bu hem Senato, hem Temsilciler Meclisidir, onların başkana göndermiş olduğu yasaları, başkanın veto etme yetkisi vardır. Fakat başkan, yasama organını feshetme yetkisine sahip değildir. Yasama organının da başkanı azletme yetkisi yoktur. Karşılıklı ve aslında güzel bir denge vardır. Başkanın azledilmesi ya da görevini bırakması çok istisnai kurallara bağlıdır. Mesela eski ABD Başkanlarından Bill Clinton, Monica Lewinsky olayında, yüksek mahkeme'de yargılandı. O yargılamada verilen bir karar sonucunda Başkan'a görevi bıraktırılması söz konusu olabilirdi. Ancak yüce mahkeme Bill Clinton'un yalan konuşmadığını tespit edip görevini bıraktırmadı ve sex konusunu sınıflandırdı.
ABD'de Başkan en fazla iki dönem, her dönem de dört sene olmak üzere, en fazla sekiz (8) sene için seçilebiliyor. Yani bir dönem seçildikten sonra ikinci dönem de aday olabiliyor. Üçüncü dönem kesinlikle aday olamıyor.
Mantıksal bir çerçevede düşünülecek olursa zaten politikada etkin bir biçimde çalışma yapmak on (10) yılı geçmemelidir. Üçüncü dönem bir daha aynı Başkan gelse hangi şevk yada heyecanla bu görevi ifa edecektir? Bizde de bunu çok açık görmüyor muyuz? Hatta bırakın Başbakanları, Milletvekilleri bile hangisi ilk yada ikinci dönemleri kadar başarılı olabiliyorlar? Bitlis Milletvekili Vahit Kiler hiç unutmam ilk dönem Milletvekili olduğunda bende Ankara'da lise öğrencisi idim. Hatta o dönem Milli Sporcu olduğum için kamplarda daha çok kitap okuyarak, haberleri izleyerek zamanımı geçirirdim. Bir gün yine haberleri izlediğimde, haberler Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in iki (2) dönemden fazla kimsenin milletvekili seçilememesi ve seçilmenin 2 dönemle sınırlandırılması için kanun teklifi verdiğini söylüyordu. Bu kanun teklifine çok sevinmiş ama kabul edilmemesine de üzülmüştüm. Neyse Başkanı ve seçilmişler meclisini karıştırmadan yani bizdeki Başbakan ve Milletvekillerinin durumunu karıştırmadan yolumuza devam edelim; Başkanlık sisteminde bir başka önemli noktada şudur; başkanla beraber bir başkan yardımcısının da seçiliyor olmasıdır. Bu da sistemin sigortası anlamına gelir. Farzı misal başkana bir şey olursa, görevi bırakırsa yada bırakmak zorunda kalırsa, hatta ölürse bu durumda doğrudan başkan yardımcısı başkanın görevlerini devralmış olur. Kenedy olayında olduğu gibi... Yani sistemin bir çeşit sigortası bile akıl edilmiş.
Ülkeyi en üst düzeyde hem yurt içinde, hem de yurt dışında temsil eden kişi başkandır. Başkana bağlı olanlar ise bir çeşit bizdeki danışman gibiler. Bu başkan sistematiğinin altında ise eyalet sistemi vardır. Bu sistem aynı zamanda Latin Amerikan ülkelerinin çoğunda da başarıyla uygulanan bir sistemdir. Mesela Şili'de, Brezilya'da, Arjantin'de, Paraguay'da diğer birçoğunda da böyle bir sistem var.
Amerikan sisteminde çok başarılı olunmasının temelinde federal yapının bir de federe devletleri vardır yani eyaletler vardır. Önümüzdeki yıl bir araştırmacı dostumla bir süre Amerika'da bulunabilirim. Amerika'da genç araştırmacıların kendilerini geliştirmelerine sürekli çeşitli olanaklar tanınıyor. Hatta bu olanaklar sadece ülke yada vatandaşlık ile de sınırlandırılmamıştır. Bizde ise bir araştırmacı daha çok kendisini geliştirmesin diye her türlü sınırlandırma maksi düzeyde. Hele birde memur ise ayvayı yedi. Yasalar müsaade etmesine rağmen memurun göreviyle alakası olmasa bile basında görünmesi yada yazı yazması ile ilgili başına bir sürü dert açılır. Tabi başta AİHM olmak üzere, çeşitli uluslar arası mahkemeler ve yine çeşitli uluslar arası insan hakları düşünce örgütleri artık devrede hele AB sürecindeki bir Türkiye için ciddi sıkıntılar doğurabilecek hususlar arasında sayılabilmektedir. Bu yüzden ülkemizde yüksek mevki ve makamları elde etmiş olanlar astlarına bu ve benzer konularda çeşitli müeyyideleri uygularken buna ciddi anlamda dikkat etmeleri gerekiyor.
AİHM tarafından Türkiye'ye son süreçte verilen cezaların başında da bu ve benzer yanlış uygulamalar geliyor. Yani düşünceyi sınırlandırmaya, yada cezalandırmaya yönelik her türlü müeyyideye Dünya artık dur diyor. Globalleşen Dünyamızda, Global entegrasyonu yakalamış Türkiye'miz de, acıdır ki hala zihniyeti bozuk nice kişiler bürokrasimize ahbap çavuş ilişkisi ile gelip, bu şekilde yönetiyorlar. Bugün milletler arası kuruluşlar, beraberlerinde milletler arası bürokrasiyi getirdi. Türkiye bu kuruluşların hiçbirinde kilit bir makama sahip olamadı. Nedeni sizce çok açık değimli? Ahbap çavuş ilişkisi yokta ondan… Başkanlık sistemini bile daha tartışmaya yeni başlamışken resmen sulandırdık. Neymiş efendim Türk Tipi Başkanlık Sistemi yapalım. Neymiş efendim ABD'de başkan meclisi fesh edemiyor bizde etsin. Bu sistemde başkan kanun yapamaz, ama bizde yapsın. Yüksek yargı mensupları senatonun onayına sunulmasın vs… Yani her şeyde olduğu gibi bu işi de sulandırdık.
Arkadaşlar bugün Türkiye ciddi bir viraja girmiş durumda, ya bu virajı yavaş ve emin adımlarla, kesin bir başarıyla neticelendirip düz yoluna devam edecek, yada kötü günler bizleri bekliyor.
Konuyu çok dallandırıp, budaklandırmadan izah etmeye çalıştım. Yazı dizimizin 2. ve 3. Ayağında ise konuyu iyice açıp sizlerle paylaşacağım.
Yazı dizimizin 2. Ayağında görüşmek dileği ile kalın sağlıcakla…