En özgürlükçü Anayasalarımızdan 1961 Anayasasının bir armağanı olan, D’Hondt Seçim Sistemine; 12 Eylül 1980 darbesinde iki baraj eklenir. Birincisi İllerdeki seçmen sayısının milletvekili sayısına bölünmesiyle Çevre Barajı, ikincisi %10’luk Ülke Barajı.
1999'da kurulmuş olan 57. Cumhuriyet Koalisyon Hükümeti; yaşanan Ekonomik Kriz ve Başbakan Sayın ECEVİT'in sağlık durumunun ağırlaşmasıyla erken seçim kararı alır. Bunun sonucunda, 2002 Genel seçimlerinde hem koalisyon hükümetinin partileri, hem de Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) baraja takılmıştı.
Askeri Darbenin getirdiği ülke barajının yüzde on gibi yüksek seviyelerde oluşu ve bugüne kadar makul bir seviyeye indirilememesi aynı zamanda siyasi partilerin işini zorlaştırırken, seçimlere şaibe söylemlerini ayyuka çıkartıyordu. Her seçim zamanı uluslararası ve yerel Gözlemci Heyetlerinin cirit atması maalesef ülkemiz demokrasi adına hoş bir görüntü oluşturmuyordu.
Halkın Demokrasi Partisi ve öncesinde kurulan partiler ilerleyen seçim süreçlerinde ülke barajı engeli ve parti kapatma davalarının süreklilik arz etmesi nedeniyle sık sık isim değişikliği yaparak, ya da seçimlere bağımsız adaylar çıkararak giriyorlardı.
2002 seçimlerinde Adalet Kalkınma Partisi, ülke genelinde almış olduğu %34 oy oranıyla 58. Hükümeti tek başına kurarken, ilerleyen zamanlarda parti kapatma işini zorlaştıran yasaları çıkartarak diğer partilerin bir nebze de olsa daha rahat nefes alınması sağlanacaktı.
2012 tarihinde şimdilik son şeklini alan ve geniş bir yelpazeye sahip olduğunu vurgulayan Halkların Demokratik Partisi (HDP), Kürt, Türk kısacası bütün diğer halkların partisi olma yolundan hareketle, yeni bir Sol Parti olma yolunda Selahattin DEMİRTAŞ'ın Genel Başkanlığında, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimlere parti olarak girme kararı aldı. Bu kararın arkasında, şüphesiz ki Cumhurbaşkanı seçimlerinde aldığı oy oranın etkisi büyüktü.
7 Haziran seçimin sonucundan çıkarılacak bir diğer husus; Adalet ve Kalkınma Partisinin iller bazında belirlediği adaylarının yer yer tercih edilmemesi sonucu oy götürüsü gibi olumsuz bir sonuçla karşı karşıya geldiğidir. Birçok ilde sivil toplum kuruluşlarının ve il teşkilatlarının yapmış oldukları ön yoklamalarda öne çıkan isimler listede kendilerine yer bulamazken, hesapta olmayan isimlerin adaylıkları İl Teşkilatların işlerini zorlaştırmaktaydı. Bitlis buna örnek olarak gösterilebilir!
Aday adayı bile olmamasına rağmen, Sayın Edip Safder GAYDALI'nın son anda Adalet Kalkınma Partisinden ikinci sıra aday olarak açıklanması birçok olumsuz tartışmayı da beraberinde getirdi. Sayın GAYDALI 2011 Seçimlerinde Bitlis Mutki Meydanında o zamanlar rakip, şimdilerde ise birlikte siyaset yaptığı adaylar hakkında sarf ettiği cümlelerden dolayı rakip siyasiler bu durumu kendi lehlerine ve Sayın GAYDALI 'nın aleyhine yol açacak bir söyleme dönüştürdüler…
Adalet ve Kalkınma Partisi Bitlis İl Teşkilatının bir diğer tedirginliği ise, eski Anavatan Partisi yönetim kadrosunun bir kısmının Sayın Safder Bey'in çevresinde sürekli kendilerini göstermesiydi. Bu durum seçim sonrası İl Teşkilatının baypas edilme endişesi olarak algılanıyordu. Dolayısıyla teşkilat bir bütünlük görüntüsü veremediği için bu durum siyasi rakiplerin lehine artı oy olarak kendisini gösterecekti. İlde bir seçim bürosunun olmayışının ve miting dahi yapılmamasının başka izahatı olamayacaktı…
Kim ne derse desin… Siyasetin bir garip cilvesi olarak Edip safder GAYDALI'yı siyaset arenasına çıkmasına iten sebeplerin başında, abisi Sayın Celadet GAYDALI'nın rakip parti HDP'nin ikinci sıra adayı olmasıydı. Adeta tarih yeniden tekerrür ediyordu. 2002 Genel seçimlerinde buna benzer bir olay Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) aday belirleme sürecinde yaşanmıştı. Şimdiki HDP'in ikinci sıra adayı Sayın Celadet GAYDALI CHP'nin Millet Vekili adayıydı. Yüksek Seçim Kuruluna başvuruların yapıldığı son gün garip bir durum yaşanmış, CHP Bitlis İl Teşkilatının benimsediği ve Genel Merkeze bildirmiş olduğu Celadet GAYDALI'nın yerine son dakikada Veysi UYANIK adlı siyasetçi geçmişti, Sayın GAYDALI Bitlis'e gelirken indiği havaalanında bunları öğrendiğinde iş işten çoktan geçmiş oluyordu. Sonrasında Sayın Edip Safder GAYDALI ile Celadet GAYDALI ayrı ayrı bağımsız adaylar olarak seçimlere girmiş; Edip Safder GAYDALI milletvekili olmuş, Celadet Bey ise seçimi kaybetmişti. Safder Beyin bu sonuca etkisinin olup olmadığını tam olarak bilmesek de, bu konu o zamanlar sohbetlerde epey tartışmalara sebep olmuştu. 2007 seçimlerinde de tersi bir durum yaşanmış bu sefer Safder Bey, CHP'in adayı olarak siyasi arenada yeniden boy göstermiş ama milletvekili olarak seçilememişti. Bir kısır döngü içerisinde gelişen bu olaylar karşısında belki de 2015 seçimlerinin Bitlis'teki profilinde Adalet ve Kalkınma Partisinin birinci sıra adayının seçilmesinde Sayın GAYDALI'nın etkisinin olduğu, vadinin sokaklarında bir fısıltı halinde söylenmektedir.
Seçim öncesi Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN; Türk Usulü başkanlık için 400 vekil daha sonra '330 da olur' ve ardından yer yer eski Türkiye söylemleri ve koalisyon seçeneklerini dillendirmeye başlamasının nedeninde bugünkü seçim sonuçlarını ön görebiliyor olmasının yanı sıra, masasındaki raporlardan kaynaklandığını söylemek büyük olasılıktır. Çünkü Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN'ın daha öncesinde de isabetli seçim tahlilleri yaptığı ve isabetli siyasi ön görüsünün olduğu, biz seçmenler tarafından bilinmektedir. Ak Parti için geçmiş 12 yılın en büyük özelliklerinden birisi, Genel Başkan ve Basın Sözcüsü harici demeçlerin verilmemesiydi. Şimdilerde ise Belediye Başkanlarıyla ilgili polemikler, her akşam TV'lerde boy gösteren vekillerin basına malzeme sunması, çerez parası gibi söylemler, hem seçmeni kırmıştır, hem de Sayın ERDOĞAN'nın elini zayıflatan unsurlar haline dönüşmüştür.
Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN miting meydanlarından DEMİRTAŞ için ağır söylemler içeren sert eleştirilerde bulunurken, aslında farkında olmadan seçmeni HDP'ye doğru itiyordu. Şüphesiz bunda Sayın ERDOĞAN'nın danışmanlarının hataları da vardır. Dünya siyasi arenası ve devlet adamlığında dik duruşuyla kendisini ispatlamış bir ERDOĞAN'ı seçmenleri ararken; çoğunlukla yeni neslin takipçisi olduğu Sayın DEMİRTAŞ'ın hukuk dilinin avantajlarını mizahla bütünleştirerek seçmenlere iyi bir izlenim bıraktığını, günlük muhabbetlerden, yazar aydın ve gazetecilerin seçim analizlerinde görmek
mümkün olmuştu. Seçim süresince HDP'nin seçim bürolarına saldırılar, 6 Haziran günü Diyarbakır'da patlayan bombalar, ülke barajının acımasızlığı domino etkisi yaratarak seçmenin baraja yüklenmesine neden olmuştur. Unutulmaması gereken bir diğer husus da HDP'nin almış olduğu yaklaşık yüzde iki ila üç arasındaki oyların emanet oylar olarak görülmesi durumudur. Sayın Sırrı Süreyya ÖNDER, bir haber kanalında bunun altını çizerek gerekli mesajı seçmenlerine iletmişti. Halkların Demokratik Partisi Kürt kimliğinin vurgusundan sıyrılıp, parti içindeki diğer halkların yanı sıra bir Türkiye Partisi olma yolunda devam edebilirse alternatif yeni bir sol parti olarak ülkede daha da büyümeye devam edeceğini söyleyebiliriz.
7 Haziran günü seçmen, ülkemizin sorunlarının çözümüne dayalı barış ve kardeşlikten yana bir uzlaşı modelinin tablosunu çizmiştir. Bunda da Adalet ve Kalkınma Partisine biçtiği yüzde 41 oy oranıyla sorumlu davranma hakkının altını net bir şekilde çizmiştir. 63. Cumhuriyet Hükümeti; ya bir Koalisyon Hükümeti ya da bir Azınlık Hükümeti olarak kurulacaktır. Gerçek şu ki, genel seçimler olağan zamanında değil, bir erken seçimle gerçekleşecektir. Sanırım bunu tahmin etmek zor olmayacaktır.