Yılın belirli günlerinde gazeteciler hatırlanır. 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı da bugünlerden biri.

Aslında gazeteciler günü "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü" olarak bilinir.
Ama 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı bir yönüyle gazetecilerin üzerinde sansürün kalktığı gün olarak kutlanıyor. Fakat bugün yaşadığımız dünya konjonktüründe sansürün balyoz gibi basının kafasına indiğini görüyoruz. 
Yazının uzamaması adına çok fazla bir detaya girmek istemiyorum. Ne yazık ki bugün basına öyle bir sansür uygulanıyor ki gazeteciler bir yerlere mahkum edilmeye çalışılıyor. Basın özgürlüğünü kaybetmiş. 
Dünyanın en büyük gücü konumunda olan medya, istenildiği yerde değil. Aslı görevinin çok ötesinde. Bütün gazeteciler için olmasa da ekseriyetti medya kuruluşları ve çalışanlar, yaşadıkları ekonomik sıkıntılar nedeniyle özgürce hareket edemez hale geldiler. 
Objektiflik alanları daraldı. Deklanşöre güçlüden yana basılıyor. Kadraja haklılar değil, güçlüler takılıyor. Bu gazetecinin elinde olan bir durum değil. Kimi gazeteciler de bu haksızlık ve adaletsizlik karşısında sessizliği tercih ediyor. Ama gidişattan hiç memnun değil. Gazeteciliğin bu olmadığını imkanları dahilinde dillendiriyorlar.
Bitlis'te faaliyet gösteren yerel gazeteler ve gazeteciler de bu kategorideler. Bir yanıyla verdiği emeğin karşılığını maalesef alamıyorlar. Kentin tanıtımına verdikleri katkıları buradan yazmakla bitiremeyiz. 
Tanıtımda kentin gönül elçileridirler. Belki milyonlarca lira harcanarak yapılan tanıtımı, bu gazeteciler yaptıkları bir haberle gerçekleştiriyorlar. Bunu yaparken de para istemiyor ve öyle bir beklenti içerisinde de değiller.
Belki de çok şey beklemiyorlar. Ama şunu beklediklerini düşünüyorum. Bunca yaptıkları hizmetin karşılığında bir teşekkür bekliyorlar. Resmi kurumlardan, reklam baskılarını başka illerde değil de kendi matbaalarında basılmasını bekliyorlar. Gazetelerine bir haber katkı aboneliğini yapmalarını bekliyorlar. Bu da onların en doğal hakkı değil mi?