Elimiz yüreğimizde, gözümüz Davutoğlu-Kılıçdaroğlu buluşmasında “bugün koalisyon görüşmesinden ne çıkacak” diye papatya falı açacak halimiz yok. Koalisyon olsa da olmasa da, bu ülkenin sağduyu sahipleri, herkesin barış içinde, özgür ve eşit yurttaşlar olarak bir arada yaşayabildiği bir Türkiye düşünü gerçek kılmak için iğneyle kuyu kazmayı sürdürecektir.
Öte yandan, hergün memleketin dört bir yanından genç ölüler gelirken; ne olursa olsun, ister CHP-AKP, ister MHP-AKP, isterse de AKP azınlık hükümeti olsun diyecek halimiz de yok.
Kan gölüne yuvarlanışımıza bir nebze fren yaptıracaksa, varsın kendisinin de pek inanmadığı bir süreci gayet iyi götüren CHP koalisyonda yer alsın.
Savaş makinesinin önüne gelen herşeyi ezip geçerek ilerlemeye başladığı zamanlarda sağduyunun sesini duyurmak zorlaşır. Lakin, bu zor zorlanacak. Bu toprakların ölmeye ve öldürmeye yemin etmiş değil, tutkuyla yaşamaya ve yaşatmaya çabalayan insanların ülkesi olması için çalışacağız.
Erdoğan, sevgili Genelkurmay Başkanı'na madalya takarken 'Silahların susması değil, silahların bırakılıp gömülmesi… Bunu ısrarla söylüyorum. Üzerine beton dökülene kadar, sınırlarımız içinde tek bir terörist kalmayana kadar mücadelemize devam edeceğiz' dedi. Türk milliyetçilerinin alkışlayacağı, Bahçeli'nin de altına imza atacağız sözler. İyi de, bunlar ilk defa söylenmiyor ki. Devlet bugünlere o yollardan geçerek geldi. 90'larda denenmeyen yöntem kalmadı 'bir tek terörist' bırakmamak için. Şimdi, o yollardan vazgeçti diye liberallerin 'devrimci' ilan ettiği Erdoğan, 'çözümü buzdolabına kaldırıp' eski 'bir tek terörist bırakmama' yoluna girdi.
O yolda beraber yürüyebileceği Bahçeli, 'buzdolabı'na takmış, 'çözümü buzdolabına kaldırmak bozulmasına önlemdir' diyor. Oysa, bazı şeyler, biraz uzun kalınca, buzdolabında da bozulur…
Barış o bazı şeylerden çok daha kırılgan!
Barış o bazı şeylerden çok daha kırılgan!
Sultanbeyli'deki karakol saldırısını üstlenen ve devreye bombalı araçları da sokan PKK, gittikçe alevlenen yangının soğutulacağına dair bir işaret vermiyor. AKP'nin, Öcalan'ı 'mücadeleyi durdurma ve PKK'yi etkisizleştirmede bir araç haline getirme yaklaşımları'ndan vazgeçmediğini söyleyerek, böyle giderse Öcalan'ın silahları susturmaya dönük çağrılarının da etkisizleşebileceğini düşündürtüyor. Kişilere ve sözlere bağlı olmayan, yasal/kurumsal garantilere bağlanmamış (tahkim edilmemiş) bir ateşkesin artık söz konusu olmadığını söylüyor.
KCK'nin, 'AKP seçimle gelip seçimle gidecek bir demokratik siyasi hareket değildir. Ortadoğu'daki otoriter hegemonik siyasi anlayışın türevi olarak kendini tek başına iktidarda tutmada ısrar etmektedir' saptaması ve 'Kürt sorununu çözme doğrultusundaki siyasi ortama sivil bir darbe yapmıştır' demesi, PKK'nin 'elini derhal tetikten çekeceğine' değil, tersine işaret. Öte yandan; 'Biz, 2003 yılından bu yana paradigma değiştirmiş bulunmaktayız. Kürt sorununu silahlı mücadeleyle çözeceğiz biçiminde bir stratejiye sahip olmadığımız herkes tarafından bilinmelidir' diyen de bir PKK var. Bir gün masaya oturup bir başka gün tekmeleyerek masayı devirenlerin titizlenmesi gereken nokta bu olsa gerek! Masa devrilip yerine buzdolabı konduğunda, o buzdolabına Kürt meselesiyle birlikte çok şey konuyor. Taşeron işçiler, asgari ücrette artış bekleyen yoksullar, geçinemeyen emekliler, işsiz ve umutsuz gençler, hukuku ve adaleti rüyasında bile göremeyen ortalama vatandaş, vatandaş iradesi önüne dikilmiş yüksek baraj, dindar yetiştirmeye azmetmiş bir eğitim sisteminin kucağına bırakılmış çocuklar, kapılarına çarpı konulan Aleviler, şiddet kurbanı kadınlar, yayla yollarında iş makinelerine
direnen Karadenizliler ve birer birer ABD uçaklarına açılan, karadan da Suriye'ye girme ihtimalleri konuşulan memleket.
Saray'ın buzdolabı battal boy; içine koy da koy.
Koalisyon görüşmesinden ne çıkarsa çıksın, gerçek halk muhalefeti, barışın da, memleketin diğer meselelerinin de buzdolabına konmasına karşı çıkacaktır.