Uzun zamandır beyaz sayfalarında mürekkep tükettiğim değerli bitlishaber13.com sitesine teşekkürle başlamak istedim bu kez.

Hayatı boyunca rejim ve otoriter, üniter yapıya muhalefet etmiş, iktidarlar karşıtı olmuş bir yazar olarak mücadele etmiş biri olarak, değerli dergi yönetiminin mevcut medya baskılarına rağmen, şimdiye kadar kaleme aldığım bütün yazılarıma, herhangi bir sansür uygulamadan yayınlamış olmalarına yürekten teşekkür etmek istedim.

Gerçi teşekkürler hep en sona bırakılır ama ben bunu önemsediğim için başta yazmayı uygun gördüm.

Terbiyesini ailesinden, okumayı ilk öğrenimden, gerisini ise Televizyondan öğrenen, arada bir yerli malı haftası etkinlikleri düzenleyen, kızdımı dünyaya yakarcasına bakan, sevdimi içinde ormanlar yakan, üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili olan, Kızını dövmeyenin dizini döveceğine inanan, Her dilde 'seni seviyorum' demeyi bilen ama bin yıllık kardeş halkın dilinde 'çawani başi' (nasılsın iyisin) demekten başka bişey öğrenme ihtiyacı duymayan güzel ülkem Türkiye ve onun hatırşinas halkı. Televizyonun kahraman dediğine kahraman, hain dediğine hain diyen, bir millet haline geldiğimizin ne kadar farkındayız bilmem ama çok ciddi bir süreçten geçtiğimizi iyi bilmek gerekir onu biliyorum. Toplum olarak o kadar çok olayların etkisinde kalıyoruz ki, neredeyse hergün birer ikişer vahşet haberleri, ölümler, cinayetler, tecavüzler, kavgalar duyar olduk. Televizyon, enses ilişki içerikli dizilerin reyting rekorları kırması, bu işin geldiği noktanın vehametini göstermez mi sizcede. Daha geçenlerde haberlerde öz dayısıyla aşk yaşayan evli kadının, dayısıyla birlikte kaçtığı haberlerini gördük. Bu bir toplumsal travmanın eşiğinde olduğumuzu göstermez mi?

Ülke olarak ölümlere olaylara zulümlere öylesine alıştıkki artık her duyduğumuz büyük olay bile sadece duyduğumuzda oluşan şaşkınlıktan öteye gitmiyor. Bu yüzden öylesine köreldi ki vicdanlarımız, kimse kimsenin acısını görmüyor çığlığını duymuyor.

Ne Uludere de ölen 34 çocuğun acısında ne de şehit olan askerlerin ateşinin düştüğü ocaklarda birleşemiyoruz. Herkes bu savaş bitsin diyor ama bitmesi için atılan hiçbir adıma yeteri destek gelmiyor. Her defasında birileri çıkıp acılarımıza tuz serperek çelme takıyor yarınlarımıza, oysa biz boş kaldığımız akşam saatelerine yeni diziler monte etmekle meşkulüz. Hangi acı daha büyük olabilir bir evlat acısından yada hangi yumruk kardeşlik adına sıkılabilir. Hangi silah güzel olabilir bir kuru dal çiçekten. Hangi mavzer sesi güzel olabilir bir çoban kavalından yada hangi gözyaşı umut verir bir çocuk gülümsemesinden. Yeter artık nice güzellikleri ölümlere verdik. Bir kez olsun acıları geride bırakıp barışa merhaba demek gerekmez mi?

Hükümetin, CHP'nin BDP'nin Aydınların ve barışa inananların bu uğurdaki çabalarını yürekten destekliyor ve barış adına, kardeşlik adına, okumayan topluma inat yazmaya devam edeceğim. Barışın bir çocuk isminden öte bir umut olduğunu, bir var oluşun temeli olduğunu, Entrikacı Hürremin yaptıklarından daha önemli olduğunu ve bu sese mutlak kulak verilmesi gerektiğini bir kez daha söylemek istiyorum. Vesselam...