Geçtiğimiz haftaki yazımızda ümmetin hastalığına değinmiştik. Neden parçalandığımızı? İslam coğrafyasının içinde bulunduğu çıkmaza dikkat çekmiştik.

Ümmetin röntgenini çekmiş, hastalığını ayet ve hadisler ışığında teşhis etmiştik. İnşallah bu haftaki yazımızda bu hastalığın çaresine, reçetesine değineceğiz. Şimdi hastalığımız belli, reçetemiz de belli ama bu ilaçlarımızı düzenli olarak kullanmazsak, bu hastalıktan kurtulamayız.

Peki, nedir ümmetin kurtuluş reçetesi? Bizi yaratan Allah, elbette ki bize bir hayat nizamını koymuştur. Rabbimiz, biz müminlere Kur'an-ı mubinde, "Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz." ferman buyuruyor. 

Burada Allah, hem ictimai hayatta hem ibadetlerde hem sosyal hayatta toplu bir şekilde kendisine kulluk yapılmasını istiyor. Birlikte yapılan bir işin mükafatı, ferdi yapılan bir kulluk ibadetinden daha hayırlıdır. 

Yine Rabbimiz, "Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar." buyuruyor.
Peygamber Efendimiz de (Sallallahu Aleyhi Vesselem), buyurdular ki; "Öyle bir zaman gelecek ki, aç insanların yemek kabına üşüştüğü gibi, kafirler sizin üzerinize üşüşecekler."

Sahabe; "Ya Rasûlallâh! O zaman sayımız az mı olacak?" Derler.
Efendimiz ( s.a.v ), "Hayır, çok olacaksınız ama sizin çokluğunuz su üzerindeki saman çöpünün çokluğu gibi olacak, ağırlığınız olmayacak. Birde 'vehm' hastalığına yakalanacaksınız."

Sahabeler; "Vehm hastalığı nedir?" Diye sorar.
Efendimiz ( s.a.v ), "Dünyayı çok seveceksiniz, ahireti unutacaksınız." buyurdular.
Evet, bugün dünya müstekbirleri Gazze'de, Lübnan'da, Yemen'de, Irak'ta, Suriye'de… Müslümanların üzerine leş kargaları gibi üşüşmüşler. Katliam, soykırım, kan, gözyaşı eksik olmuyor İslam coğrafyasında. Öyle sayımız da az değil. 2 milyarı aşkın Müslüman olmasına rağmen bunlar yapılıyor. 

Öyleyse tek kurtuluş yolumuz var. Bu zilletten kurtulmanın tek çaresi var. O da vahdettir. Vahdet, Kur'an’a göre yaşamakla mümkündür. Rabbimizin insanlığa hidayet rehberi olarak gönderdiği Kur'an okunup idrak edilmeden İslam'ı yaşamak ve zulmün, cahiliyenin karanlığından kurtulmak mümkün değildir. Kur'an-ı düşüncelerimizin merkezine koymak ve "Müslümanlar ancak kardeştir" düsturuyla hareket etmektir. Kardeşini yalnız ve yardımsız bırakmamaktır. Onu düşmanına teslim etmemektir. 

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Müslümanları bir vücuda benzeterek, "Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da acı çeker." buyurmaktadır.

Bugün Filistin ve Lübnan başta olmak üzere, İslam coğrafyasında bedenimizin bir azası ağrı çekiyor.  Bunu hissetmek zorundayız. O ağrıyı dindirmek mecburiyetindeyiz. Kardeşlerimizin üzerine yağmur gibi bombaların yağdığı, açlıkla imtihan edildiği, kutsallarımızın çiğnendiği bir zamanda, farklılıklarımızı bir kenara bırakmalıyız. 

Ümmetin kardeşliğe, vahdette en çok ihtiyaç duyduğu bir zaman dilimindeyiz. Bugün kardeş olmazsak, ne zaman olacağız? Bugün gücümüzü birleştirmezsek, ne zaman birleştireceğiz? Bugün imkanlarımızı düşmana karşı kullanmazsak, ne zaman ve kime karşı kullanacağız? Çözüm belli. Ya düşmanımıza karşı bir olacağız ya da bir bir yok olacağız. Rabbim, düşmana karşı birliğimizi, vahdetimizi kaim eylesin. Kalın selametle…